HDP’nin eski eş genel başkanı Figen Yüksekdağ, Çözüm Süreci’nin yıkılışının planlanmasından bugüne yaşananları tek tek mahkeme salonunda anlattı, savaşın kimler tarafından nasıl kurgulandığını özetledi. “Terör odağı” gibi gösterilmek istenen Demokratik Toplum Kongresi’nin kurucuları arasında iktidar partisine mensup isimlerin de yer aldığını vurguladı.
BOLD- Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanı Figen Yüksekdağ, Ankara 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen tutuklu olduğu davanın 7’nci duruşmasında savunma yaptı.
Mahkeme Yüksekdağ’ın tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı 5 Kasım tarihine erteledi. Yüksekdağ duruşmada hakkında hazırlanan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) fezlekesi, Şanlıurfa, Suruç fezlekesi ve 6-8 Ekim süreciyle ilgili fezlekeler üzerine önemli açıklamalarda bulundu.
YÜKSEKDAĞ: YARGI PAZARLIKLARIN KONUSU OLDU
Yüksekdağ, yargının siyasette açık pazarlıkların konusu haline geldiğini belirtti, Rahip Brunson hadisesini örnek verdi. Amerika’nın yapılan anlaşmayı adeta fahş etmesinin ne kadar üst düzey bir rezaletle karşı karşıya olunduğunu gösterdiğini vurguladı. Bu şartlarda mahkeme heyetlerinden bir beklentileri olmadığını söyledi.
Yüksekdağ, “Türkiye’de yaşanan ağır bir siyasi kriz var, merkezinde de adalet krizi duruyor. İktidar, ömrünü 3 yıl 5 yıl daha uzatmak ile ilgileniyor. Tek derdi kendi bekası. Bu krizin tek muhatabı bizler değiliz. Bugün milyonlarca insan bu adalet krizi ile karşı karşıya.” dedi.
ENİS BERBEROĞLU BIRAKILDI, LEYLA GÜVEN TUTUKLU
Figen Yüksekdağ’ın savunmasında satır başları:
Kara mizah; iki tutuklu vekil var son seçimlerden sonra. Birisi Enis Berberoğlu, birisi Leyla Güven. Pazarlıklar oldu, görüşmeler oldu; Enis Berberoğlu tahliye edildi. Berberoğlu bırakıldı, ama Güven hâlâ tutuklu. Neden? Çünkü HDP’li.
Birinci fezlekenin konusu DTK kongresi; bizlere örgüt üyeliği ve yöneticiliği iddiasının dayandırıldığı fezlekedir. DTK’nın kriminalize edilmeye çalışılmasının birinci nedeni, siyasi iktidar Kürt sorununda çözüm sürecinden ne zaman vazgeçti, HDP’ye yönelik tavrı da marjinal bir biçimde değişti. Kürt sorununda çözümden vazgeçildikten sonra DTK terörist ilan edilmiştir.
ÇÖZÜM SÜRECİ BİR FIRSATTI
Bu ülkede çözüm süreci ciddi bir süreç olarak demokratik ve devrimsel bir süreç olarak yaşandı. Bir fırsat, bir imkân doğdu. Evet, bütün sorunlar çözülmemişti, ama Türkiye’nin demokratik bir şekilde yeni bir çağa girebilmesi için bir umut oldu. Ama çözüm masasının devrilmesi seçildi. Şu an var olan kriz, bitmeyen sorunlar, yaşanan kaos sorunu bir kişinin elinde tutarak kontrol etme yöntemi ile gelecek kurmaya çalışılıyor.
DTK’NIN KURULUŞU İÇİNDE AKP VEKİLLERİ VARDI
Siyasi iktidar da kendisini muhatap kabul edebileceği bir toplumsal mekanizmaya ihtiyaç duymuştur. Diyabakır’da DTK’nin kuruluşu içinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) vekilleri vardır.
Ne enteresan değil mi? Salim Ensarioğlu başta olmak üzere hiçbirinin hakkında bir soruşturma yok. Bunlar DTK kongresinde delege olarak yer almıştır. Onların belgelerini de heyetinize sunacağım.
BÜTÜN TİRANLAR HİÇ İKTİDARDAN İNMEYECEKLERİNİ DÜŞÜNÜRLER
Şu an ipleri elinizde tutarak işleri yürüttüğünüzü düşünebilirsiniz ama bu büyük bir illüzyondur. Bütün tiranlar böyle düşünmüştür. Hiç iktidardan inmeyeceklerini düşünürler.
Firavun ebediyen yaşayacağını düşünerek öbür dünya için mezar yaptırmıştır. İktidar saplantısına kapılmak böyle bir şey ama bu saplantı bütün ülke için risk üretmeye başladıysa bu siyasi iktidarın aklını başına toplaması gerekiyor.
SİYASİ BİR FENOMEN OLARAK HDP ÇIKTI
6- 8 Ekim 2014 olayları yaşanırken ve yaşandıktan sonra herhangi bir yargılama konusu yapılmadı. Ne zaman ki 7 Haziran 2015 seçimleri yaşandı. Bize yönelik komplonun miladı 7 Haziran seçimleridir. Siyasi bir fenomen olarak HDP tarih sahnesine çıktı ve iktidar denklemlerini bozdu.
İlk defa tek başına hükümet kuramayacak noktaya geldi. HDP’nin başarılı bir kitle desteğiyle o seçimlerden çıkması siyasi iktidarın suntasına son verdi. Geçmişte suç olarak görülmeyen birçok başlık operasyon konusu haline getirildi. 6-8 Ekim olaylarının partimizle bağının kurulması böyle bir gündemdir.
6-8 EKİM, DEMİRTAŞ’A YÖNELİK LİNÇ KAMPANYASINA DÖNÜŞTÜ
İktidar kendi sorumluluğunun üstünü örtmek için yapmıştır, bunu Selahattin Demirtaş’a yönelik kişisel bir linç operasyonuna dönüştürdü. Herhangi bir dayanağı olmamasına rağmen algı operasyonuyla bir partinin suçlu ilan edilmesi ve cezanın yargıya bırakılmadan siyasi iktidar tarafından kesilmesi ile karşı karşıya kaldık.
İDDİANAMEYİ YAZAN DA CEZAYI KESEN DE İKTİDAR
6-8 Ekim’in iddianamesini yazan da yargı kürsüsünü kuran ve yargılayan da,cezayı kesen de siyasi iktidardır. Bütün suçlama operasyonları sürdürülmüş, siyasi iktidar tarafından yargı organları da fon olmaya alet olmaya zorlanmıştır. Türkiye’deki yargı sisteminin maruz kaldığı meşruiyet sorgulamalarına yol açan davalardan birisi de budur.
SİYASİ İKTİDAR IŞİD’İ DESTEKLEDİ
Yanlış Suriye politikası, çok daha yakın saldırılara yol açtı. IŞİD, Türkiye’de varlığını genişletmiş, Türkiye sınırları IŞİD tarafından ele geçirilmişti. Yani biz IŞİD’le komşu olmuştuk. Neden? Tek bir cevabı var, çünkü siyasi iktidar IŞİD’i öfkeli çocuklar politikası ile desteklemiştir. O kadar korkunç ki hala IŞİD kampları duruyor.
PLAN KOBANİ KAPISINDAN DÖNDÜ
Kobanî kuşatması ile insan kıyımı ile siyasi iktidar Kobanî’yi düşürmek, Şam rejimini devirmek ve PYD’ye yönelik görüşmede elini güçlendirmek için IŞİD’i desteklemiştir. O plan Kobanî kapısından döndü, Kürt güçleri buna yanaşmadılar.
Bütün mesele şudur: Kobani IŞİD’in eline geçebilir sonuçta, ama Türkiye buna göz yumdu ve öyle oldu şeklinde bir realiteyi biz kamuoyunun huzurunda gerçekleştirmemeliyiz.
DAVUTOĞLU KARŞILIKLI TALEPLER VAR
Birincisi Salih Müslüm’ü hemen davet edeceğiz, Türkiye’ye, kendisiyle görüşeceğiz, talepleri nedir, beklentileri nedir? Kendileriyle tartışacağız. İki gün sonra Salih Müslim, Türkiye’ye geldi. Ahmet Davutoğlu aynen şu şekilde, o görüşmemizde de bana ifade etmişti: ‘Bizim de onlardan taleplerimiz var, onların da bizden talepleri var, daha önce de görüşmüştük, uzlaşacağımızı düşünüyorum, biz ne gerekiyorsa yapacağız’.
6-8 EKİM ÇÖZÜLMEZSE HİÇ BİR ŞEY ÇÖZÜLEMEZ
6-8 Ekim çözümlenmezse bu ülkede hiçbir şey çözümlenemez. Bu siyasi iktidar hala bunu çözümlemeye uzak. 6-8 Ekim’in gerçek iddianamesi bu değildir, 6-8 Ekim’in gerçek iddianamesi halkın gerçekleridir. İddia ediyorum 6-8 Ekim’i ortaya çıkaran bizzat Cumhurbaşkanı’nın 7 Ekim’de Antep’te yaptığı konuşmadır, çağrıdır.
PROVAKASYON KURŞUNLARI KİMİN?
7 Ekim öğleden sonra, ölümlü olaylar başlıyor. Bu olayların ciddi kısmı güvenlik güçleri kurşunu ile gerçekleşiyor. Provokasyonların büyük kısmı da sivil mi, asker mi, polis mi oldukları belli olmayan insanların açıktan saldırıları gerçekleşiyor ama onlar hakkında hiçbir dava yok.
BÜYÜK BİR KOMPLONUN İÇİNDEYMİŞİZ
19 Temmuz, Suruç katliamının bir gün öncesidir. Ve biz Suruç katliamı davası belgelerinden de anladık ki biz o zaman çok büyük bir komplonun içerisindeymişiz. Çözüm sürecini bitirmeye karar veren siyasi iktidar çeşitli komplo dinamiklerini serbest bırakmış. Aslında IŞİD bombacılarının mahkeme ifadelerine bakılırsa 19 Temmuz’da HDP’nin miting gerçekleştirdiği alana bir saldırı yapma planı yapmışlar. Ama Mürşitpınar’dan geçmek üzere Amara Kültür Merkezi’nde toplanan gençlere yönelik katliam gerçekleşti. 33 genç orada ölümsüzleşti.
“İKİ ROKET ATTIRIR, SAVAŞ BAŞLATIRIZ”
Afrin Operasyonu başlatıldığında bazı kanıtlar üretildi, “Afrin’den bize roketler atılıyor.” denildi. Sizin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarınız 2 yıl önce diyordu ki, “Biz Suriye ile savaşmak istersek iki roket attırırız savaş gerekçesi ilan ederiz”. Çıkıp aklı çalışan insanlar sordular, “bir takım provokatif güçler savaş çıkartmak için atmış olabilir mi?” Hemen derdest edip tutukladılar.
“YPG’nin derdi tasası bitmiş, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile mi uğraşacak?” diyen insanları tutukladılar. Bizi marjinal ilan edenler bütün uluslararası kamuoyunda kendileri bu görüşleri ile marjinal hale gelmeye başladılar.