Berat Albayrak, Ekonomi Reform Programı’nı açıkladı, Türkiye’nin iki ünlü ekonomisti Atilla Yeşilada ve Uğur Gürses’ten anında yanıt geldi. İki isim de Albayrak’ın açıklamalarına sert eleştiriler yönelttiler.
UĞUR GÜRSES: BU BİR REFORM DEĞİL
Ekonomist Uğur Gürses ise; Albayrak’ın reform programı açıklaması beklenirken, birkaç politika adımı ile temennilerden oluşan bir çerçeve ortaya çıktığını söyledi.
Gürses, metropol seçimlerini kaybeden ve ittifak ortağı ile birlikte sayıldığı için oy kaybını da kısmen örtebilen bir iktidarın reform yapma şansı ve yeteneği olmadığını, hukukun üstünlüğünün altını boşaltan, keyfi bir yönetim altında yapılacak bir reformun da çalışmayacağını belirtti.
Analizini “Seçim sonrasında ekonomi politikasında sorunların çözümüne dönük yeni bir çerçeve bekleyenler ne yazık ki hayal kırıklığına uğradılar.” cümlesiyle sürdüren Gürses şunları belirtti:
“Bankacılık sistemini güçlendirmek için atılan adımların başında, kamu bankalarına Hazine tarafından ihraç edilecek 28 milyar TL’lik tahvilin sermaye olarak konulması geliyor. İçinde tek sayı olan adım da bu. Ama ne için? Soru şu; 2018’de kamu bankalarının ihraç ettiği 11 milyar TL’lik tahviller İşsizlik Sigortası’na el altından satılarak oradan karşılığında alınan Hazine tahvilleri ile sermaye artırımı yapılmıştı, şimdi de gündeme gelen ilave 28 milyar TL’lik sermayelendirme ihtiyacı neden ortaya çıktı?
Ayrıca, sermaye olarak verilecek 28 milyar TL’lik tahvil iç borç stokuna yazılacağı gibi, nihai olarak Merkez Bankası’nda repo yapılarak parasallaştırılmış da olacak. Bir program dahilinde yapılmayan ve karşılığında dış kaynak olmayan bir adım bu.
Hani ‘eski hamam eski tas’ denilse yeridir; Bakan Albayrak’ın açıkladığı çerçevede yapısal sorunları hedefleyen değil, bütüncül olarak tek bir hedef var; ne yapsak da kredi pompalamaya devam etsek? Kamu bankaların 28 milyar TL’lik sermaye konması da, bireysel emeklilik ve kıdem tazminatı gibi alanlarda fon oluşturma çabalarının da ardında olan bu.
Bakan Albayrak, ‘konkordato ve kredi yapılandırma meselesini, çok daha iyi, herkesin çıkarına olan yeni bir yasal çerçeve ile ele alacağız’ derken, bunun nasıl yapılacağını henüz bilmediğini ima ediyor.
Bir başka adım da enerji ve inşaat gibi batık kredi oranın çok yüksek olduğu sektörlerdeki batık kredilerin alınıp, ‘borç-hisse takası ile dışarı çıkarılarak ve bankaların bilançoların temizlenmesi’ planı. Bunun için de içinde kamunun olmadığı bir ‘Enerji Girişim Sermaye Fonu ve Gayrimenkul Fonu’ kurulması planlanmış. Bunu kim alır? Sorusuna yanıt konuşmada var: ‘Bu yeni finansal model ile sorunlu varlıkların ayrılıp, bankaların, yerli ve yabancı yatırımcıların iştirak edeceği fonlarla yönetilmesini sağlayacağız’. Tam bir darı ambarı rüyası.
Yine finansal reform adı altında Bakan Albayrak’ın açıkladığı adımlardan biri de “emeklilik sisteminin reforme edilmesi” imiş; tamamlayıcı emeklilik sistemi ile.
Albayrak ‘Vatandaşlarımızın kazançlarına göre kesinti oranlarının belirleneceği zorunlu bir bireysel emeklilik sistemini yani tamamlayıcı emeklilik sistemini yeniden ele alacağız’ derken, gönüllülüğe dayanan bireysel emeklilik sisteminin de altını boşaltıverdi. Yurttaşın tasarruflarının etrafında dönen bir kamu yüzü yeniden hortladı.”
KİMSE KUSURA BAKMASIN
Uğur Gürses yazısını şu cümlelerle sonlandırdı:
“Kusura bakmasın kimse ama bu açıklananlar bir reform planı değil. Bir icraat planı denilse bile içi boş ve ‘nasıl?’ sorusuna yanıt vermiyor. Başa dönelim; hukukun üstünlüğünü kaybetmişseniz reform olmaz. Seçim kaybetmiş, bunu bile olgunlukla karşılayacak bir demokratik çıtası olmayan siyasi iradenin reform yapması olanaklı değil.”
ATİLLA YEŞİLADA: REFORM NİTELİĞİ TAŞIMIYOR
Ekonomist Atilla Yeşilada, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı adımların reform niteliği taşımadığını belirterek, “Üstelik 31 Mart seçimi öncesinde ve özellikle sonrasında hukuk ve demokrasi büyük risk altında iken, yapılması planlanan kısa vadeli krizi atlatmaya yönelik bu adımlar kurumsal kapasite düşünüldüğünde, bir ortak akıl yaratarak ilerleyebilme anlayışının yokluğu hatırlandığında şüphe ile karşılanmakta” değerlendirmesinde bulundu.
Yeşilada’nın paraanaliz.com’daki analiz yazısı şu şekilde:
Açıklanan adımların somut ve detaylı reform olduğunu söylemek kolay değil. Buna rağmen, seçimin tamamlanmasının ardından Albayrak’ın Türkiye ekonomisi hakkında konuşurken belki de ilk defa ekonomideki gerçek sorunlara kısmen de olsa değinmiş olması önemli.
Açıklanan adımların 2019 odaklı olduğu ve omurgasını oluşturacak şekilde dış borç yükü altında ezilen reel sektörün bankalar üzerindeki olumsuz etkilerinin alınmış olması dikkat çekici. İş kamu bankalarına verilecek iç borçlanma senetleri yoluyla 28 milyar liraya gelince, bu adım herhalde en çok ses getirecek düzenleme.
Bu büyük kaynağın 2001 IMF programına benzer şekilde piyasa faizlerinden, enflasyona endeksli ve uzun vadeli verilmesi kadar elde edilecek sermayenin kamu bankaları tarafından nasıl kullanılacağı da önemli.
Bilindiği üzere kamu bankaları bir süredir AKP hükümetinin seçim iddiasını desteklemek adına kredi vermeye, inşaat ve tüketim tarafını desteklemeye ittirilmekteydi. Yeni kaynağın dış kaynak eksiğinde büyüme için mi yoksa bankaların sermaye yapılarında kalıcı iyileşme için mi kullanılacağı önemli.
Bankalardaki enerji ve inşaat gibi apırşıklı sorunlu kredilerin bilançodan çıkarılıp oluşturulacak bir fon altında eritilmeye çalışılması da dikkat çekici. Ancak detaylar açıklanmış değil.
Diğer yandan, dış borç sorununun reel sektör-bankacılık üzerindeki etkilerinin biraz daha rakamsal olarak açıklanışı da dikkat çekici.
Gıda fiyat enflasyonunu düşürmek amaçlı mayıs ayında daha kapsamlı bir tarım planı beklentileri yaratılırken, bugün açıklanan kısmıyla tarım sektörünün derin sorunlarından başlıklar itibarıyla değinilmiş olması yetersiz. Türkiye coğrafyasının küçükbaşa uygunluğunun artırılan destekler yoluyla plana girecek olması ise izlenmesi gereken bir açıklama.
Albayrak açıklamaları içinde bir diğer öne çıkan dikkat çekici konu da BES ile kıdam tazminatlarının yeni bir sistem altında birleştirilerek tasarrufların artırılacağı. Büyümeye orta vadede kaynak olarak bakıldığında önemli ancak çalışan kesim için kritik önemdeki kıdem tazminatlarının hak kaybı yaratmayacak şekle büründürülmesi çok önemli.
Vergi reformu altında uzun süredir kavramsal olarak ön planda başlıklar yine bugün de açıklamalarda yer almış durumda. Bu tarafta da kurumlar vergisinde indirimlere gidileceği ile vergi muafiyetlerinin azaltılacak olması açıklamaları olumlu. Seçim dönemlerinde vergi indirimleri üzerinden uygulanan popülist adımların keşke bir daha yapılamayacağını garantileyen bir sistem oluşturulabilse. Kurumlar vergisi indirimleri ise doğrudan yatırım çekmek için tek başına yeterli olmayabilir ancak bir ilgi yaratacağı da ortada.
Uzun lafın kısası, Albayrak’ın açıklamalarından anlaşılan kendisinin değişik kesimlerin hükümetten beklentilerini dikkatle dinleyip kayda aldığı. Ancak, açıklanan adımlar reform niteliği taşımıyor.
Üstelik 31 Mart seçimi öncesinde ve özellikle sonrasında hukuk ve demokrasi büyük risk altında iken, yapılması planlanan kısa vadeli krizi atlatmaya yönelik bu adımlar kurumsal kapasite düşünüldüğünde, bir ortak akıl yaratarak ilerleyebilme anlayışının yokluğu hatırlandığında şüphe ile karşılanmakta.
Özellikle İstanbul seçimlerinin AKP lehine döndürülmesi amacıyla yenilenmesi hali, Türkiye’nin bulunduğu ligden düşmesine neden olacağından, ekonomi ikincil önemli konu haline dönüşüyor.
Bu anlamda böylesine önemsenen bir çalışmanın açıklanmasının ardından piyasalar tarafında olumlu bir tepkinin gelmemiş olması, AKP’nin hem içeride hem dışarıda beklentileri yönetme, inandırıcılık ve güven sorunlarının artarak devam etiğinin habercisi.
Albayrak’ın önümüzdeki günlerde Washington temasları da elbette dikkatle izlenecek. Ancak tam da seçim öncesi yapılan SAWP operasyonun maliyetinin bu toplantılarda ekonomi yönetimi tarafından daha net anlaşılması daha dikkat çekici bir sonuç olabilir.