Terör örgütü suçlamasıyla ordudan ihraç edilen Yarbay Mehmet Alkan, KHK’lılara daha cesur olması gerektiğini söyledi ve bir çağrıda bulundu.
BOLD- Türkiye Mehmet Alkan’ı 22 Ağustos 2015’te Şırnak’ta terör saldırısında hayatını kaybeden kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze töreninde subay üniformasıyla gösterdiği tepkiyle tanıdı. Kardeşinin tabutunun başında “Burada 32 yaşında bir vatan evladı yatıyor. Daha vatanına, sevdiklerine doymadı. Düne kadar ‘çözüm’ diyenler bugün neden sonuna kadar ‘savaş’ diyor. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim?” diye soran Jandarma Yarbay Mehmet Alkan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) ihraç edildi.
Silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatıldı ve Ankara 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yaklaşık iki buçuk yıl süren yargılamanın ardından Haziran 2019’da beraat etti.
Hukuk fakültesi mezunu olan Alkan, Ankara Barosu üyesi olarak serbest avukatlığa başladı ancak, kısa süre sonra Adalet Bakanlığı’nın açtığı dava sonucu Ankara İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi ve avukatlık ruhsatını iptal etti.
Mehmet Alkan, kardeşinin adını yaşatmak için kurduğu Şehit Yüzbaşı Ali Alkan Vakfı’na başkanlık yapıyor. Sivil toplum kuruluşlarının etkinliklerine katılıyor. Sosyal medya hesapları üzerinden kendisinin ve KHK ile ihraç edilen yüz binden fazla kamu personeli için hukuk ve hak arama mücadelesi veriyor.
Ahwal News’ten Erkan Yiğitsözlü’ye konuşan Eski Yarbay Mehmet Alkan, ordudan ihraç edildikten sonra karşı karşıya kaldığı zorlukları şöyle anlatıyor:
“Şimdi bir KHK’lı olarak sivil ölüme tabi tutulduk. Vatandaşlık haklarımız kısıtlandı. Mesela pasaportum yok benim, avukatlık yapamıyorum, bilgi edinme hakkım yok, KHK’lılar olarak kamusal bir görev alamıyoruz, iş bulamıyoruz, apartman yöneticiliği bile yapamıyoruz. Yok sayılıyoruz. Hatta biraz daha ileri gidip, İstanbul seçimlerini iptal ettirmek için ‘KHK’lılar oy kullanmış, seçimleri iptal edilsin’ dediler. KHK’lılar oy kullandı diye seçimleri iptal ettirmeye kalkan bir zihniyetle karşı karşıyayız.”
DÜŞMAN HUKUKUNUN DA BİR KURALI VAR!
Türkiye’de son yıllarda yaşanan süreci hukukla izah etmenin mümkün olmadığına işaret eden Alkan, “Ortada bir hukuk yok. Bu olsa olsa, düşman ceza hukukudur. Kaldı ki düşman ceza hukukunun da bir kuralı, usulü var. Bir kişi hangi suçu işlerse işlesin bunun cezasını kanun belirler, oysa bu malum süreçte insanlar yasal ve rutin faaliyetler nedeniyle terörist ilan edildi. Örneğin: Devletin teşvik verdiği, maliyenin vergi, SGK’nın pirim aldığı bir okula çocuğunuzu göndermek, bir bankaya para yatırmak, bir sendikaya üye olmak terör suçu sayıldı. Bir KHK’lının özel sektör de dahi çalıştırılmasına izin verilmiyor. Hükümet partisinden bir milletvekili bizler için ‘ağaç kabuğu yesinler’ ifadesini kullandı. Bunun adı sivil ölümdür. Bir suçun bir cezası vardır oysa KHK’lılarda bu durum böyle değildir. Bu uygulama düşman ceza hukukunda bile yeri olmayan bir anlayışı gösteriyor.
Bir subay olarak terörist ilan edildim ama ne kendimi, ne de KHK ile ihraç edilenleri terörist olarak görmüyorum. Terörün teröristin dünyada tanımı vardır. Terörün olmazsa olmazı silah ve şiddettir. Bu KHK ile ihraç edilen kişiler. Hangi silahı kullanmışlar, hangi şiddet eylemine katılmışlar? Bu bir garabettir ülkem adına da utanılacak bir durumdur” diye konuşuyor.
SURİYELİLER TAKSİM’DE EYLEM YAPIYOR, KHK’LILAR YAPAMIYOR
15 Temmuz’dan sonra 140 bin KHK’lının eş ve çocuklarıyla birlikte 500 binden fazla kişinin ülkedeki Suriyeli sığınmacılar kadar haklarının olmadığına dikkat çeken Alkan, “Bu insanların ‘nalet olsun bu ülke sizin olsun, biz gidelim. Bize hangi ülke sığınma hakkı verecekse gidip oraya sığınalım’ deme hakkı dahi yok neden? Çünkü pasaportumuz yok. Sadece bizim değil, işimizin çocuklarımızın da pasaportları gasp edilmiş durumda. Anayasa açık, yasalar açık bunun adı gasptan başka bir şey değildir.
Resmi rakamlara göre, ülkemizde çok büyük kısmı Suriyeli olan 5 milyona yakın sığınmacı var. Bu sığınmacılara kaymakamlıklar, belediyeler yardım ediyor, bir şekilde iş bulup çalışıyorlar, seyahat ediyorlar hatta eylem yapabiliyorlar. Biz eylem dahi yapamıyoruz. İki KHK’lı sokağa çıksa polis karga tulumba bunları alıp götürüyor. Suriyeliler Taksim meydanında ‘biz değil Türkler gitsin’ diye eylem yapabiliyorlar. Buradaki suç Suriyelilerin değil, Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerindir. Hükümetin yanlış politikalar sonucu bu kadar insan Türkiye’ye gelmiştir.”dedi.
SUÇ İŞLEMEDEN ELEŞTİRİN VE FİKRİNİZİ DİLE GETİRİN
Alkan’a göre Türkiye’de muhalif olanların fikir ve düşüncelerini duyurabilecekleri sosyal mecradan başka bir alan kalmadı. Yazı ve görsel medyanın yüzde 95’inin hükümetin elinde olduğunu belirten Alkan, “Sosyal medyada düşüncelerimi çok sert ifade ettiğime dair eleştiriler alıyorum. Ne yapayım haksızlığa dayanamıyorum. Harp okulunda bir komutanımız vardı ‘haksızlığa dayanamıyorum babam da olsa çekip vurasım geliyor’ derdi, şimdi onu çok iyi anlıyorum haksızlığa dayanamıyorum böyle bir yapım var. Karşımdakinin kimliği statüsü benim için önemli değil. Kim haksızlık yapıyorsa sesimi en az onun kadar yükseltmek zorundayım. İsmet İnönü’ye ithaf edilen bir söz var: ‘Bir ülkede namussuzlar kadar namuslular da cesur olmalı’. Onun için KHK’lılara sözüm şudur: ‘Cesaretli olun, kendinizi ifade edin. Suç işlemeden eleştirin ve fikrinizi dile getirin. Mücadele olmadan bir şey elde edilmesi mümkün değil.” ifadelerini kullandı.
15 TEMMUZ İLE İLGİLİ ÇOK ŞEY KARANLIKTA!
15 Temmuz hakkında ne düşünüyorsunuz sorusuna Alkan şöyle cevap veriyor:
“15 Temmuz ile ilgili bazı şeyler değil, çok şey karanlıkta. 15 Temmuz ile ilgili çok şey söyleyebilirim burada ama söyleyemem. Aklımızda olan soruları, açıklanmasını istediğimiz hususları dile getiremeyiz. Bu belirsizliklerin dile getirilmesi şu ortamda suç, bunlar konuşulsun istenmiyor. Hep 15 Temmuz üzerinden destanlaşma sürecine gidiliyor. O gece yaşananlar bir zillettir. Bir ordunun kendi kendine darbe yapması, sivil insanlara silah sıkması bir zillettir. Bizim kaçırdığımız bir şey var: 15 Temmuz bir sonuçtur. Bu sürece giden yoldaki yanlışlar nelerdir? Bu sonuca giden sebeplere bakmak lazım. 15 Temmuz’da darbeye katılan generallerin büyük çoğunluğu Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde tavsiye edilenlerin yerine terfi ettirilenlerdir.
15 Temmuz’da bana göre birinci ve en önemli nokta Akın Öztürk olayıdır. Bu gün darbenin bir numaralı ismi olarak gösterilen Orgeneral Akın Öztürk olayı izah edilemiyor. Genelkurmay Başkanlığı darbe girişiminin hemen üzerinden internet sitesinden bir açıklama yaptı. Açıklamada, ‘Akın Öztürk’ün darbe girişiminin merkezi Akıncılar Hava Üssü’ne olayları bastırmak ve darbecileri ikna etmek için biz gönderdik, hava kuvvetleri komutanı gönderdi’ ifadeleri kullanıldı. Sonra ne oldu? Akın Öztürk Genel Kurmay tarafından gönderilmişken nasıl oldu da bu darbenin bir numarası oldu.
Benim bu darbe teşebbüsünden anlamadığım ikinci şey ise şu: Darbe girişiminde hedef siyasilerdir, sivillerdir. Şuan darbe teşebbüsüne katılanlar neyden yargılanıyor? Kışlaya gitmekten veya kışlayı ele geçirmeye çalışmaktan. Bir kışlayı ele geçirmekle ne olacak? Alınan bir bakan, bir milletvekili bir belediye başkanı yok, ben bunu anlamış değilim. Darbe akşamı Cumhurbaşkanı bir yerde, başbakan bir yerde, bakanlar, milletvekilleri başka yerde konuşurken asker ne yapıyor? Gidip kışlayı ele geçirmeye çalışıyor.
MELİH GÖKÇEK NEDEN YARGILANMIYOR!
Son günlerde Ankara Büyükşehir eski başkanı Melih Gökçek hakkında dava açması ve sosyal medya üzerinden girdiği polemikle gündeme gelen Alkan “Gökçek’e neden dava açtınız?” sorusuna ise şöyle cevap veriyor:
“Melih Gökçek sosyal medyada sürekli muhalif olanlara bir saldırı halinde. Gökçek’e şu soruyu sormak lazım, Ankara’da milyonlarca insan oy vererek seni başkan seçmişken, ortada herhangi bir sorun yokken neden istifa ettin? Bize bu sorunun cevabını versin. Melih Gökçek acaba terör örgütünün siyasi ayağı olduğu için mi istifa ettirildi. Partisinde bu iddiayı dile getiren ve doğrulayan milletvekilleri var.
Gökçek’e dava açmamın iki nedeni var. Birincisi, kendisini istifa ettirenlere bir şey demeyip hala muhalefete saldırması. İkincisi de Gülen Cemaatinin Türkçe Olimpiyatlarını düzenleyen, onlara ‘ne istediler de vermedik’ diyen ekipte olan, eski Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın ifadesiyle Ankara’yı parsel parsel bu cemaate veren, kendi çocukları, torunları bu cemaatin okullarında okuyan, eşi Nevin Gökçek’in adı bir cemaat okuluna verilen, büyükşehir belediyesinin şirketlerinin parası Bank Asya’da değerlendiren… Bunlar tüm kamuoyunda biliniyorken ve 511 bin kişi bu ülkede yargılanırken Melih Gökçek neden yargılanmıyor. Bu ülkede tuhaf olan şey Mehmet Alkan’ın yargılanması değil, Melih Gökçek’in yargılanmamasıdır. Ben bir asker, bir şehit abisi olarak yargılandım aklandım. Melih Gökçek de yargılansın. Zaten asıl yargılanması gerekenler esnaf memur işçi değil, elinde güç olan, makam mevki olan siyasilerin yargılanmasıdır.
Mahkemeler sıradan insanlardan terörist imal etme yeri olmamalıdır ama maalesef şuan Mahkemeler sıradan kişilerden terörist imal ediyor. Hükümetin koyduğu kriterlere göre asıl terörist olanlar elini kollunu sallaya sallaya ortalıkta geziyor, ahkâm kesiyor. Benim isyanım itirazım bunadır. Melih Gökçek’e bu yüzden dava açtım, kendisi de benim gibi buyursun yargılansın, kendisiyle mahkemede hesaplaşmayı iple çekiyorum.”