Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davada verdiği bozma kararının gerekçesi Türk yargısının kişiye göre hukuk uyguladığını bir kez daha gösterdi. Gerekçeli kararda, Cumhuriyet yazarlarının örgüte yardım suçunun işleyebilmeleri için örgütün amacını bilerek gerçekleştirilmiş olması gerektiğini belirterek bozma kararı verildiği kaydedildi.
BOLD – Yusuf Metin isimli Twitter hesabından yapılan paylaşımda, Yargıtay’ın davanın taraflarına yani kimliklerine göre farklı hukuk uyguladığı vurgulandı. Paylaşımda, “Bu karar, Daire’nin, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda ve en son Cumhuriyet davasında sanıkları ‘vatandaş’ olarak değerlendirip normal hukuk (vatandaş ceza hukuku) uygularken, Gülen Cemaati mensuplarına ‘Düşman Ceza Hukuku’ uyguladığının açık kanıtlarından biridir” ifadelerini kullandı.
Yusuf Metin’in Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararını değerlendirdiği twitleri şu şekilde:
“-Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Cumhuriyet yazarları ile ilgili gerekçesi Daire’nin davanın taraflarına (kimliklerine) göre farklı hukuk uyguladığının açık kanıtlarından birisi olarak kayıtlara geçti.ettiği belirtilmiş.
-Gerekçede “Yardım fiilinin, örgütün SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULDUĞUNUN BİLİNEREK gerçekleştirilmiş olması gerektiği” vurgulanırken, “bilerek” ibaresinin doğrudan kastı ifade ettiği belirtilmiş. Hukuken doğru bir karar.Hukuken doğru bir karar.
-Ancak 16. Ceza Dairesi’nin (ve verdiği bu kararları referans alan mahkemelerin) benzer davalardaki farklı kararları Daire’nin (ve mahkemelerin) tarafsız ol(a)madıklarını gösteriyor.
-Bu karar, Daire’nin, Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda ve en son Cumhuriyet davasında sanıkları “vatandaş” olarak değerlendirip normal hukuk (vatandaş ceza hukuku) uygularken, Gülen Cemaati mensuplarına “Düşman Ceza Hukuku” uyguladığının açık kanıtlarından biridir.
-Daire, Gülen Cemaati ve ByLock ile ilgili ilk kararında (2015/3) Cemaati 7 tabaka olarak kabul ediyor ve 3-7. tabakalardaki mensupların “suç işleme amaç ve yöntemlerini” “BİLEBİLECEK DURUMDA OLDUKLARI”, “BİLMELERİNİN BEKLENDİĞİ” görüşüyle, suç kastına yeni bir anlam yüklüyor.
-O davanın sanığı iki hakim hakkında; “Sanıkların eğitim düzeyi, yaptıkları görev nedeniyle edindikleri bilgi, tecrübe ve örgütteki konumları itibariyle bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu BİLEBİLECEK DURUMDA OLDUKLARI” kanaatiyle mahkum ediyor, “BİLDİKLERİ” diyemiyor.
-Devleti yönetenlerin, yargı temsilcilerinin, iddianame/mahkeme kararlarının “15 Temmuz darbe girişimi ile bu yapının silahlı terör örgütü olduğu ortaya çıkmıştır” dedikleri, yani 15 Temmuz öncesi bu iddiayı kanıtlayamadıkları ve ve 26.05.2016 tarihli MGK’ya kadar “terör örgütü” diyemedikleri halde, Daire, Nisan 2015’teki kararları nedeniyle aynı tarihte tutuklanan iki hakimin (ve 3-7.tabaka saydığı herkesin) 15.7.2016 günü ortaya çıktığı söylenen örgütü/amacını “BİLEBİLECEK DURUMDA OLDUKLARINI” iddia ediyor. Tamamen ön yargı, varsayım, zan,tahmin vs..
-Daire, 1 ve 2. tabaka olarak kabul ettiği kesimler için ise, “örgütün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı, toplumun her katmanının büyük bir kesimince böyle algılandığını” belirterek, bu kişilerin durumlarının olaysal olarak TCK m.30 kapsamında “kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesi gerekir” diyor. Daire, burada da hukuksal durumun suç kastı, yani “örgütün suç işleme amacını ve yöntemlerini bilerek ve isteyerek hareket etme” çerçevesinde bir değerlendirme yapmaktan özenle kaçınıyor.
-Yani Daire, bu davalarda 3-7.tabakalarda olduğunu kabul ettiği kişiler için “suç kastı vardır; çünkü bilmeleri gerekir” diyerek; 1-2.tabaka kabul ettiği kişiler için ise “hata yapmış olabilirler” diyerek kastın ana unsuru olan “bilme” unsurunu baştan yok saymaktadır.
-Başka deyişle Daire, 4 nolu tweette belirtilen kimi davalarda “failin fiiline” bakarken,Gülen Cemaati ile ilgili davalarda “failin kimliğine” bakıyor ve kimliğe bağlı olarak otomatikman “kastı vardır” diyor; yani tam olarak “Düşman Ceza Hukuku” uyguluyor.
-Düşman ceza hukukunda, kişinin “fiiline” (ve kastına) bakılmaz, “failin” kişiliğine ve kim olduğuna (hangi yapı/grup/sınıfta olduğuna) bakılır. Fail devletin “düşman” tanımı içerisinde bulunuyorsa, o “tehlikeli” kişiye normalinden farklı bir hukuk uygulanır ve cezalandırılır.
-Gülen Cemaati mensuplarına yönelik bu farklı uygulamanın kaynağı Alman Yeni Yargıçlar Birliği’nin YBD’ye cevapta belirtildiği üzere “Türkiye’nin üstün çıkarları”, güncel söylemle “beka” inancı. Kısacası bu bir devlet politikası.
-Devletin”düşman” gördüğü bir yapıya karşı hukukun temel ilkelerinin bu kadar kolaylıkla ihlal edilmesinin, lohusa kadınların tutuklanmasından cezanın şahsiliği ilkesine, teşditli ceza uygulamasına varıncaya kadar açık bir şekilde farklı bir hukuk uygulanmasının temel nedeni bu.
-Ne var ki bunu yaparak suç işliyorlar. UCM Roma Statüsü m.7’ye göre; “Bir grubun veya topluluğun, ‘kimliğinden dolayı’, uluslararası hukuka aykırı olarak, temel haklardan ağır bir şekilde mahrum bırakılması” eylemi insanlığa karşı suç sayılan eylemler arasında.
-Bir devlet politikası olarak planlı ve sistemli bir şekle bürünen bu uygulamalar, insan kaçırma, işkence, işkence altında veya cezaevinde kasten/ihmalen öldürme ve sair olaylarla birleşince, bunları yapanların soykırım ve insanlık suçu faili olarak yargılanacakları açıktır.”
1-Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin Cumhuriyet yazarları ile ilgili gerekçesi Daire'nin davanın taraflarına (kimliklerine) göre farklı hukuk uyguladığının açık kanıtlarından birisi olarak kayıtlara geçti.@AYMBASKANLIGI @TCYargitay @ECHR_Press @UN_SPExperts https://t.co/kMqQ8WDDng
— Yusuf Metin (@YusufMetin_KHK) September 26, 2019
AKP Yargı Paketi’ni bugün Meclis’e sunuyor: İnfaz indirimi yok