Eşi siyah transporterla kaybedilen KHK’lı Sümeyye Yılmaz, Ankara Valiliğinin yasakladığı konuşmasını yaptı. Vurucu tespitler, özeleştirilerle “ötekileştirilmeyi” anlattı. Önemli konuşma BOLD’da..
BOLD – KHK’lıların 5-6 Ekim’de Ankara’da yapacakları buluşma, Ankara Valiliği tarafından engellendi ve Türkiye’nin farklı yerlerinden gelen KHK’lıların otobüsleri durdurularak geri gönderildi. Ankara’da HDP ve Saadet Partisi salonlarını alternatif olarak KHK’lılara açtı.
Panellerde konuşmacılardan biri de KHK’lı Sümeyye Yılmaz’dı. Sümeyye Yılmaz, kendisi KHK’lı olmasının yanında eşi siyah transporterla zorla kaybedilenlerden biri. Sümeyye Yılmaz’ın KHK’lı fizyoterapist eşi Mustafa Yılmaz, Şubat ayında zorla kaybedildi ve 7 aydır kendisinden haber alınamıyor.
Sümeyye Yılmaz konuşmasında, kendisinin ve eşinin başından geçenleri “ötekileştirilme” başlığı altında anlattı.
İşte Sümeyye Yılmaz’ın konuşması:
“Merhaba. Ben Sümeyye Yılmaz. Öncelikle böyle değerli bir kurultayda şahsıma konuşma fırsatı sunan herkese teşekkür ederim. Kamuoyu beni eşim Mustafa Yılmaz’ın zorla kaybedilmesi olayıyla tanıyor. Aslında ben de bir KHK’lıyım. 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nde görevlendirmeli araştırma görevlisi iken ihraç edildim. Bu buluşmada bana *öteki olmak* kapsamında eşimin kaçırılması süreciyle ilgili yaşadıklarımı anlatmam için söz hakkı tanındı. Ben eşimle ilgili kısma geçmeden önce kısaca kendi yaşadıklarıma değinmek istiyorum.
Benim için öteki olma süreci 12 Ağustos 2016’da açığa alınmamla başladı. Aynı gün üniversitedeki doçent hocam beni kenara çekti ve şunu söyledi: “Sümeyye bak böyle bir terör örgütüyle bağlantın varsa söyle. Yoksa devlet senin her şeyini ortaya çıkarır.” Siz zaten orada bir travma yaşamışsınız ve üzerine de hocanız dediğiniz; size bilgi, beceri ve değerler kapsamında eğitim verecek bir kişiden bunu duyuyorsunuz? Ben işte o gün ötekileştirildiğimi ilk kez iliklerime kadar hissettim. Devamında asistan arkadaşlar benimle hiçbir şekilde iletişime geçmedi. Hatta bulunduğum birtakım sosyal gruplardan beni çıkardılar. Okula tez için her gittiğimde bunun ne işi var burada der gibi suratıma baktı birçoğu. Tüm bu yaşadıklarım bende derin yaralar oluşturdu ancak yine de hayatıma kaldığım yerden devam ettim. ^
“HAMİLE OLDUĞUMU DÖRT DUVAR ARASINDA BİR POLİS MEMURUNDAN ÖĞRENDİM”
19 Eylül 2016 sabahı erken saatlerinde gözaltına alındığımda bizim için ayrı bir süreç başladı. Kızıma hamile olduğumu gözaltındayken öğrendim. Birçok kişi gebelik testine eşiyle birlikte giderken ben “öteki”ydim ya gebe olduğumu eşimden kilometrelerce uzakta, hiç tanımadığım insanlarla 4 duvar arasında bir polis memurundan öğrendim. O an yaşadıklarımın tarifi yok. Gebe olduğuma sevineyim mi yoksa gebe halimle tutuklanma ihtimalime üzüleyim mi gibi duygu karmaşasıyla hâkim karşısına çıktım. Neyse ki adli kontrolle serbest bırakıldım.
İfadem sırasında da eşimin üzerine bylock iddiası olduğunu öğrendim. Eşime bunu söylediğimde bana “Canım benim bir şeyim yok. Biz normal yaşantımıza devam edelim.” dedi. Bende öyle yaptım ancak her kapı çaldığında bir korkuya kapılırdım ve zil fobim oluştu. Sonunda 1 Ekim 2018 sabahı erken saatlerinde çalan kapı zili bizi başka bir sürece uyandırdı. Eşimi akşama bırakılacak diyerek evde arama dahi yapmadan gözaltına aldılar ve sonrasında eşim tutuklandı. 100 gün tutuklu kaldıktan sonra 8 Ocak 2019’da 6 yıl 3 ay hükümle birlikte tahliye edildi. Eşim
fizyoterapistti ve tahliye edildikten sonra güç bela bir iş bulabildi ve işe başladı.
Tahliye edildikten sadece 42 gün sonra biz yaralarımızı daha saramadan 19 Şubat 2019 sabahı tüm yaşadığımız süreçlerden daha çetin bir sürece başladık. Eşim Ankara Yenimahalle’deki evimizin önünden işe giderken darp edilerek ve başına beyaz torba geçirilerek büyük ihtimalle de kendilerini devlet yetkilisi olarak tanıtan kişilerce siyah transporterla zorla kaçırıldı.
“DEDEKTİF GİBİ EŞİMİN İZİNİ SÜRÜYORUM”
Ben 19 şubattan bu yana kendimi bambaşka bir mücadelenin ortasında buldum ve şimdi buradayım. Eşimin kaçırılması olayı hukuki, siyasi, insani gibi birçok alt boyutta irdelenebilir. Ancak ben burada sizlerle insani boyutta neler yaşadığımdan kısaca bahsedeceğim. Eşimle ilgili emniyet ve savcılık haricinde 14 farklı resmi kuruma başvurdum. Ancak hiçbirinden kayda değer bir cevap alamadım. Ne yaptımsa yetkililere bir adım dâhi attıramadım. Her gittiğim resmi kurum yüzüme kapandı. Her başvurum görmezden gelindi, incelenmedi. Savcılığa gittim sahadaki polis arayıp bulmazsa ben nasıl bulayım eşini dedi. Emniyete gittim savcılık yazı yazmazsa ben nasıl izinsiz arayayım eşini dedi. Sıradan bir vatandaş olduğum halde dedektif
gibi iz sürdüm ve eşimin kaçırılma görüntülerini buldum.
Ancak ne savcılık ne emniyet bu görüntülerin kalitesini iyileştirme yoluna gitmedi. Hatta bu görüntülerin kopyasını dahi almadılar. Ben onların karşısında yapabileceklerini çaresizce anlatırken onlar kör, sağır, dilsiz olup beni anlamamayı tercih ettiler. Hatta evde sakince oturup beklememi bile söyleyen oldu. Size soruyorum: “Empati yapın. Sevdiğiniz biri eşiniz, kardeşiniz, evladınız vs. ortadan bir anda kayboluyor ve hayatının çok büyük tehdit altında olduğuna dair güçlü kuşkularınız var. Hiçbir şey yapmadan nasıl bekleyebilirsiniz?”. Ben evde oturup sessizce beklemeyi tercih etmedim. Çünkü biliyorum ki ben haklıyım ve haklarımı sonuna kadar aramalıyım.
“SESİMİZ BİRLİKTE DAHA GÜR”
Bu nedenle sonrasında bazı Sivil Toplum Kuruluşlarıyla iletişime geçtik ve onların desteği sayesinde sesimizi bu kadar gür duyurabildik. Biz diyorum çünkü biz şubat ayında sadece 15 gün içerisinde farklı şekillerde kaçırılıp benzer hukuki süreçleri yaşayan 6 aileydik. O dönem birlikte hareket ettik ve kamuoyu bu olayları yakından takip etti. STK’larla olan sürecimiz Mayıs ayının başlarında İşkenceyle Mücadele Günü’nde Ankara İHD Şubesi yetkilileriyle tanışmamızla başladı ve sonrasında onlarla bir basın açıklaması yaptık. Hatta İşkenceyle Mücadele Günü’nde sayın Veli Saçılık beyle tanışma fırsatı buldum ve böylesine bilgili/deneyimli bir insan hakkı savunucusuyla tanıştığım için onur duydum.
Daha sonra Cumartesi Anneleri 745. Hafta yapacakları basın açıklamasını bizlere ayırdılar ve ben orada kelimelerle ifade edemeyeceğim bir deneyim yaşadım. Cumartesi Anneleri’yle yaptığımız basın açıklaması sonrası bizler bir dönüm noktasına girdik. Bu dönemde ayrıca Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin eşimin kaçırılmasıyla ilgili yayınladığı rapor da bazı vekillerin harekete geçmesine neden oldu. Sesimiz artık daha gürdü ve daha duyulurdu.
Öncesinde sayın milletvekillerim Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Sezgin Tanrıkulu kaçırılma vakalarını yakından takip ediyorlardı ancak STK’ların ve Ankara Barosu’nun haklı olan mücadelemize destek vermeleri olayın toplum bazında daha görünür olmasını sağladı. Sokaktaki ilk sesimiz ise Sayın Cemal Yıldırım beyin kırmızı pankarta eşim dahil kaçırılan 6 kişinin ismini yazmasıyla başladı. Eşimle ilgili artık yapılacak bir şey kalmadı/sokakta farkındalık oluşturalım diye ailecek sokağa çıktığımızda ise Harbiyeli Anneleri ve Furkan Vakfı Gönüllüleri’yle tanıştık. Bizi yakından tanımıyor olmalarına rağmen yaşadığımız mağduriyeti duyurabilmek için desteğe geldiler. Ayrıca sosyal medyada özellikle de tweeterda Halkların Demokratik Partisi milletvekilleri, birçok sosyal demokrat ve direnişçi insan hakları savunucuları haklı mücadelemize destek verdi.
“BANA ÖĞRETİLEN DİNİ KALIPLARIN GERÇEK DİNİ VECİBELERİ GÖSTERMEDİĞİNİ ÖĞRENDİM”
Ben burada sözü açılmışken cumartesi annelerine, İHD yetkililerine, haklı olduğumuz mücadelemizde bizi yalnız bırakmayan sayın vekillerime ve herkese sonsuz teşekkür ediyorum. Ancak şunu üzülerek söylemeliyim ki ben Cumartesi Annelerini, İHD gibi sivil toplum kuruluşlarını, Harbiyeli Annelerini ve hatta darbe sonrası kaçırılma olaylarını eşim kaçırıldıktan yani olay başımıza geldikten sonra öğrendim. Evet, birçok şeyin farkına geç vardım, güç de oldu ama bu süreçte çok şey öğrendim. Tabanda bizleri kutuplaştıran önyargıların çok yanlış olduğunu, insanlara olan bakış açılarımın aslında gerçeği yansıtmadığını, bana öğretilen doğruların, dini kalıpların aslında gerçek dini vecibeleri göstermediğini öğrendim. Yaşadığım bu süreç bana birçok şey öğretti ve öğretmeye de devam ediyor.
Görüyorsunuz ya tüm bu saydığım kitleler aslında ötekileştirilenler. Çünkü bizim ülkemizde devleti yöneten kişilerden farklı bir düşünceye sahipseniz vatan haini ve “ÖTEKİ”sinizdir. Ötekileştirilenler bizim ülkemizde bir şekilde hep bedel ödemişlerdir. Ya canlarıyla ya mallarıyla ya meslekleriyle. Geçmişte Cumartesi Anneleri’ne beyaz Toroslarla yaşatılanların benzeri günümüzde siyah transporterlarla bizlere yaşatılmakta. Aradan 30 yıl geçmesine rağmen hala aynı acıların ve hukuksuzlukların tekrarlanıyor olması demokrasimiz adına çok büyük kayıp.
“ÖTEKİLERİ SİVİL ÖLÜME TERKETTİLER”
Malı ve işi geçtim, canımın diğer yarısı diyebileceğim eşimi benden, bizden koparmaya çalışıyorlar. Neden peki? Benim eşim ne yapmış olabilir? Varsayalım ki bir şey yaptı. Bu kaçırılmasını gerektirir mi? Biz demokratik bir hukuk devleti isek eşimin kaçırılma olayı neden etkin ve etkili bir şekilde soruşturulmuyor? Böyle onlarca, yüzlerce sorum var. Tüm bu sorularıma ben yaklaşık 8 aydır hiçbir yanıt bulamadım. Yanıt bulamıyor olmamın nedeni ise eşimin de, benim de bizim de öteki oluşumuz. Biz ötekilerin sorgulama hakkı da yoktur, sorduklarına cevap alabilme hakkı da. Onlara göre bizim bu ülkede ne yaşama hakkımız var ne de hür irademizi savunabilme hakkı. Ben bu ülkede en temel hakkımı koruyamayacaksam, yargı bu noktada müşteki konumda olan eşime destek sağlamayacaksa, güvenliğimizi sağlamakla yükümlü emniyet görevlileri eşimi sokak ortasında hain ilan edeceklerse biz nasıl bu ülkenin vatandaşı sayılırız? Biz ötekileri sadece sosyal anlamda değil yaşama hakkımızı dahi koruyamayacak bir sivil ölüme terk ettiler.
Peki biz bunları neden yaşıyoruz? Neden bunlar bize yaşatılıyor? Çünkü biz haklıyız. Çünkü biz eğitimliyiz. Çünkü biz donanımlıyız. Çünkü bizler ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkaracak insanlarız. İşte tüm bu nedenlerden dolayı biz ötekileştirilenler şucu bucu diye kimseyi ayırt etmeden “İNSAN OLMA” temasında dayanışmalıyız. Ötekileştirilen bizler de birbirimizi ötekileştirmeye devam edersek hakkımız olanları almamız inanın hiç kolay olmayacak. Toplumsal barışı sağlamamız, medeni ülkeler seviyesine çıkabilmemiz, insan olarak en temel hakkımız olan yaşama hakkı gibi diğer tüm gasp edilen haklarımızı alabilmemiz ve de darmadağın edilmiş demokrasimizi/hukuk sistemimizi inşa edebilmemiz için dayanışmamız şart ve bu KHKlılar buluşması da biz ötekileştirilenlerin dayanışmasında mihenk taşı olacaktır. Bizler bunu başaracağız ve ben buna yürekten inanıyorum. Ayrıca bizim burada toplanmamıza vesile olan yani bizi ötekileştirenlere buradan kendi adıma teşekkür etmek istiyorum.
“EŞİMİ ARAMA MÜCADELESİNDEN VAZGEÇMEYECEĞİM”
Evet yaşadıklarımız, yaşatılanlar çok insanlık dışı, vahşice, bu kadar da olmaz dedirten vakalar. Ama şunu da görmek gerekiyor. Bunlar başıma gelmeseydi ben şu an ki gibi mücadeleci bir Sümeyye olmazdım. Bu süreçte tanıştığım çok çok kıymetli kişileri böyle aynı anda bir arada tanıyabilme fırsatım olmazdı. Mesleğimden atılmamış olsaydım akademik olarak ilerlemiş olurdum ama şimdiki edindiğim kadar insan haklarının önemi ve ciddiyeti hakkında bilgim olmazdı. Bu anlattıklarım belayı çağırıyorum gibi anlaşılmasın. Ben sadece başıma gelen şerlerdeki hayırları anlatmaya çalışıyorum. Şerleri hayırlara dönüştürecek de bizim irademizdir. Bu yüzden mücadelemizi, hakkımız olanı almaktan vazgeçmeyelim. Ben eşimi arama mücadelemden, eşimi yetkililere sorma ve haklı olan talebimi onlardan isteme mücadelemden vazgeçmeyeceğim. Aynı dönemde kaçırılan 6 kişinin 4’ü bırakılarak haklı olan mücadelemizin sesi cılızlaşmış olabilir. Ancak sizlerin desteğiyle ben sesimizin çok daha gür çıkacağına kalpten inanıyorum. Ayrıca mücadelemizin zorla kaybedilme olaylarının tekrarlanmasına da engel olmasını diliyorum.
Sözlerimi şu cümlelerle tamamlamak istiyorum. Zorla kaybedilme en büyük insan hakkı ihlallerinden biri olup zaman aşımı olmayan ve insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Bu nedenle “BEN İNSANIM” diyen herkesi insanlığa karşı işlenen bu suçlara dur demeye davet ediyorum. Beni dinlediğiniz için hepinize ayrı ayrı çok teşekkür ederim.