Millet İttifakı’nın 2023 seçimlerinde Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkaracağı adaylar arasında ismi geçen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e CHP ve İyi Parti sıcak bakmıyor. Türkiye’yi fetret devrinden çıkaracak ‘Çelebi Mehmet’ olma fırsatını geçmişte elinin tersiyle iten Gül, AKP’nin antidemokratik yasalarına onay veren isimdi.
BERK YILDIRIM | BOLD ANALİZ
Aslında Gül, 2018 seçimlerinde ittifakın çatı adayı olarak Erdoğan’la yarışmayı kafasına koymuştu. Fakat Meral Akşener’in itirazı Gül’ü inkisara uğratmış ve böylece İyi Parti lideri, Erdoğan’a ‘başkanlık’ kapılarını ardına kadar açmıştı. Tabii o dönem Erdoğan’ın talimatıyla, Hulusi Akar ve İbrahim Kalın’ın helikopterle çatkapı yaptıkları ‘aday olma’ ziyaretini hatırlayanlar da olacaktır. Fakat Gül’ü adaylıktan vazgeçiren bu ‘ziyaret’ değil, Akşener’in tavrıydı. 11. Cumhurbaşkanı halâ siyasetin tam merkezinde. Bir taraftan Ali Babacan’a destek verirken, diğer taraftan önümüzdeki seçimler için nabız yoklamaya devam ediyor. Maslak’taki kasrında, yerli ve yabancı birçok konuğu misafir eden Gül, yeniden sahneye çıkmak için uygun fırsatı bekliyor. Peki Gül, ülkeyi uçurumun kenarından kurtaracak doğru isim mi? Filmi biraz geri sarıp, mazide kısa bir yolculuğa çıkarak, bu can alıcı soruya birlikte cevap arayalım.

O GECE ANKARA’NIN HAVASI KURŞUN GİBİ AĞIRDI
Meşhur Cumhuriyet mitinglerinin ülkeyi kasıp kavurduğu, muhafazakâr camianın üzerine Türk bayraklarının sallandığı, Ergenekon hücrelerinin kıpır kıpır olduğu bir süreçte, 27 Nisan 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimin ilk tur oylaması yapıldı. Gül, 361 vekilden 357’sinin oyunu alırken, CHP de soluğu Anayasa Mahkemesi’nde aldı. Daha önce hiçbir Köşk seçiminde aranmayan şart, Gül için dayatılmaya çalışıldı. CHP’nin iddiasına göre seçimin yapılabilmesi için 367 vekil TBMM’de olmalıydı. DYP lideri Mehmet Ağar ve Anavatan lideri Erkan Mumcu, Meclise gelmeyerek siyaset sahnesinden silinip gitmeyi tercih etti. Asıl bomba ise gece yarısı patladı. Genelkurmay Başkanlığı, Türk siyaset tarihine e-muhtıra olarak geçen ve internet sitesinden yayımlanan bildiride, Cumhurbaşkanlığı seçimine doğrudan müdahale etti. Askere göre rejim tehlikedeydi ve ordu üzerine düşeni yapmaya tereddüt etmeyecekti. O gece Ankara’nın havası kurşun gibi ağırdı. Darbe beklentisinde olanlar televizyon ekranlarında sevinç çığlıkları atarken, birçok ‘demokrat’ korkudan telefona bile çıkmıyordu. Herkes tedirgindi. Asker, tankların motorlarını çalıştıracak mıydı?
GÜL EFSANESİ NASIL YERLE BİR OLDU?
İşte böyle bir ortamda, olağanüstü bir erken seçim sonrası Cumhurbaşkanı seçildi Abdullah Gül. Köşk’e kahraman olarak çıktı. Askerin açık darbe tehdidine rağmen dik durmuş, adaylıktan vazgeçmemişti. Hükümetin bütün reformlarının altında onun da imzası vardı. Türkiye’nin demokrasi serüveninde önemli rol oynadı. Çankaya günlerinin önemli bölümü de bu anlayış çerçevesinde geçti. Fakat son dönemi, bir ‘demokrat’ın sistem içinde nasıl evrilebileceğini göstermesi açısından dikkat çekiciydi. Onayladığı anti-demokratik yasalar ve hükümetin gayri hukuki uygulamaları karşısında büründüğü sessizlik, Abdullah Gül efsanesini yerle bir etti. Dershanelerin kapatılması, internete getirilen sansür, o günkü adıyla HSYK’nın yapısını değiştiren düzenleme, MİT’e tarihî yetkiler verilen yasanın hayata geçirilmesi hep Gül’ün imzasıyla mümkün hale geldi.

AKP İÇİNDE SAĞIR ADAM DİYE ALAY EDİLİYORDU
Tarih, Gül’e Türkiye’yi fetret devrinden çıkaracak ‘Çelebi Mehmet’ olma fırsatını sundu. O ise bu ikramı, elinin tersiyle geri çevirdi. Gül, her siyasetçi gibi şahsi kariyerinin peşinde oldu hep. Cumhurbaşkanlığı sonrasında Başbakanlığı arzuladı, kapalı kapılar adında isyan bayrağı bile açtı ama Erdoğan’dan veto yedi. AKP koridorlarında, arkasından ‘sağır adam’ diye alay edildi. İşte o ‘sağır’ adam, 2012’in Ağustos ayında Kırgızistan’a yaptığı bir seyahati, kulağındaki dayanılmaz ağrılar nedeniyle kesmek zorunda kalmış, uçağı Türkiye’ye iner inmez etrafındakilere ‘dayanamıyorum bir şeyler yapın’ diye haykırmış ve yanında yine Gülen Hareketi’ne yakınlığıyla bilinen bir doktoru bulmuştu.
KÖTÜLÜĞE ORTAK OLDU
Gerek 17-25 Aralık sonrası gerek 15 Temmuz’un peşinden Gülen Hareketi sempatizanlarına karşı başlatılan cadı avında ‘bilinçli sessizliği’ seçerek, saf kötülüğe iradî biçimde ortak olmuştu. Eski ‘First Lady’ Hayrünnisa Hanım da en az kocası kadar ‘isyankâr’dı. Yanlış anlaşılmasın, kötülüğe karşı değil, ‘Beyefendi’nin siyaset sahnesinin dışına itilmesineydi isyanı. ‘İntifadayı ben başlatacağım’ demişti, Köşk hayatının son günlerinde. İşte bu intifada, avuçlarının arasından kayıp giden ikballe ilgiliydi. Yoksa Hayrünnisa Hanım da kötülük karşısında eşi kadar hissizdi.

GÜL VAKFI’NIN ALTINLARINA NE OLDU?
Evet şimdi Gül çifti yine gündemde. Kimi zaman da ‘magazin’ haberleriyle karşımıza çıkıyorlar. Manevi evladı olarak gördüğü yakın koruması Osman Çangal’ın, Abdullah Gül Vakfı’na ait altınları buharlaştırdığına dair iddialar gibi.. Evet, belki yeniden parlamenter sisteme dönülecek ve onlar da Köşk’lerini geri alacaklar. Borsayla ilgilenenler bilir. Her hisse senedinin bir ‘eder’i vardır. Hiçbir hisse senedine ‘eder’inden fazla ödenmez. Aynen böyle insanların da bir ‘değer’i vardır. Siz siz olun, kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyin.
Demirören ve yandaş 5 şirket doları 18 TL’den satıp 10TL’den geri topladı