Kahramanmaraş’ın Keş Dağı’nda 25 Mart 2009’da şüpheli helikopter kazasında hayatını kaybeden Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatının üzerinden 13 yıl geçti. Ölümünün arkasındaki sis perdesi tam olarak aydınlatılamadı. Dosyası mahkemeler arasında dolaştırıldı, bir sonuç çıkmadı. Yazıcıoğlu öldü mü öldürüldü mü? Kazadan önce telefonlarını kim dinledi? Kazadan kısa süre önce kendisini takip eden istihbaratçıyı nasıl yakaladı? Bold, Muhsin Yazıcıoğlu dosyasını açıyor.
BOLD ÖZEL
Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatı, Türkiye’nin yakın tarihinin aslında bir özeti gibi. Darbeler, muhtıralar, sağ-sol mücadelesi ve nihayetinde milliyetçiliği demokrasiyle taçlandırarak son noktası konulan bir serüven. Yazıcıoğlu’nun vefatının arkasındaki sis perdesi tam olarak aydınlatılamadı. Dosya mahkeme mahkeme dolaştı ama tatmin edici bir sonuç çıkmadı. Roma’nın ateşe verilmesi, 93 harbi ve II. Dünya Savaşı’nın ardından, Yazıcıoğlu ‘suikast’i de Gülen Hareketi’nin üzerine yıkılmak isteniyor. Peki aslında neler oldu, neler yaşandı?
BEYAZLAR İÇİNDE DOĞDU, BEYAZLAR İÇİNDE ÖLDÜ
Takvimler 2009 Mart’ının 25’ini gösteriyordu. Hava çok soğuk tu, tipi vardı, tıpkı Yazıcıoğlu’nun hayata gözlerini açtığı gün gibi. Yerel seçimler öncesiydi. Başına gelecek felaketi hissetmişti sanki. Helikopteri istemedi. “Beni öldürtecek misiniz?” diye sordu. Ama miting programı çok yoğundu. Kabul etti. Vuslattan önce sevenlerine, “Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiçbirimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi gitti. Bunun da nerede geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil” dedi. Beraberindekilerle birlikte bindi helikoptere. İlk günkü gibi bembeyazdı her yer. Fakat karların üstünü örteceğinden habersizdi.
Niye bu kadar önemliydi Yazıcıoğlu? Cenazesine niye yüz binler katıldı? Milyonlarca insan niye günlerce ekran başında ‘ya ölmediyse’ diye umutla bekledi? Neden dualar gözyaşlarına karıştı? Bütün bunların sırrı Yazıcıoğlu’nun mücadeleyle geçen hayatında saklıydı. 12 Eylül öncesi komünizmle mücadelede en ön safta yer aldı Yazıcıoğlu. Darbenin ardından, Türkiye’de oynanan oyunun farkına varan bir avuç lider arasındaydı. Siyasî hayatı boyunca, kendisini takip eden kitleleri sokaktan, çatışmadan, kaostan uzak tuttu. 12 Eylül öncesi mücadele ettiği insanlara, “Artık hücreleri değil, gelin Türkiye sevdasını paylaşalım” diye seslendi. Hayatı boyunca, Türkiye’nin içinden geçtiği kritik dönemeçlerde hep onun ismi vardı. Cuntalara, darbelere, ülkeyi kaosa sürüklemek için kapalı kapılar arkasında planlar yapanlara karşı çıkıyordu. Onun bu duruşu bir anlamda vicdanların sesi oldu.
PARTİSİNİN ALDIĞI OYUN ÖTESİNDE NÜFUZU VARDI
Milliyetçi camia için çok önemliydi. Partisinin aldığı oyun ötesinde nüfuzu vardı. Türkiye’yi eski karanlık günlere sürüklemek için çaba harcayanları iyi tanıyordu Yazıcıoğlu. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, kendisine derin saygı besleyen subaylar vardı. Emniyet camiası içinde birçok polis için gönüllerin, ‘Muhsin Başkan’ıydı. İyi bilgi alıyordu. 12 Mehmetçiğin şehit olduğu Dağlıca saldırısını ilk o duymuştu. Başta dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere gerekli yerlere iletmişti. Ergenekon sürecinde, cuntanın tasfiyesi için bildiklerini ‘doğru’ yerlerle paylaşmaktan çekinmedi.
HELİKOPTERİ DÜŞMEDEN ÖNCE YAŞADIĞI ŞÜPHELİ TRAFİK KAZALARI
Hayatını kaybettiği helikopter kazasının ayak sesleri belki de önceden duyuldu. Yazıcıoğlu’nun başına gelen şüpheli trafik kazaları, akıllarda hep soru işareti bıraktı. 13 Mayıs 2007’de eşi Gülefer Hanım, Sivas yakınlarında trafik kazası geçirdi. 21 Mayıs’ta Samsun-Ordu arasında ve 25 Ağustos’ta Sivas’ta Yazıcıoğlu’nun kendisi önemli kazalar atlattı. 7 Haziran 2008’de bu kez Bolu Tüneli’nde trafik kazası geçirdi Muhsin Yazıcıoğlu ve yara almadan kurtuldu. Bolu Dağı civarında başına gelen ve basına yansımayan bir trafik kazası daha var. Kamuoyuna mâl olmuş bir ismin başına bu kadar çok kaza gelmesi, zihinlerde şüphelerin oluşmasına neden oluyordu.
EŞREF BİTLİS OLAYI
Helikopterin karla kaplı Keş Dağı’nda düşmesi ve Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybetmesinin ardından akıllara hemen Türkiye’nin en karanlık eylemlere şahit olduğu 1990’lı yıllar ve Jandarma Genel Komutanı merhum Eşref Bitlis geldi. Bitlis Paşa da, 17 Şubat 1993’te uçağının düşmesi yani ‘kaza sonucu’ hayatını kaybetmişti.
Olay resmî makamlarca kaza olarak nitelendirilse de suikast şüphesi giderilemedi. “JİTEM’i ben kurdum” diyen Ergenekon sanığı emekli Albay Arif Doğan’ın, olayın arkasında bu teşkilatın olduğunu açıklaması, kaza ihtimalini iyice zayıflattı. 17 Aralık 1992’de Çekiç Güç’e bağlı Amerikan savaş uçakları, kendilerine bildirildiği halde Irak’ın Selahaddin kentine gitmekte olan Bitlis’in helikopterine yönelik taciz uçuşu yapmış ve helikopter inişe zorlanmıştı. Yakınlarının anlatımlarına göre Bitlis Paşa, PKK üzerinden uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapan çevrelerin hedefindeydi. Uçak kazasından sonra olay yerinde ilk incelemeyi yapan emekli Hâkim Albay Hasan Tüysüzoğlu, Eylül 2010 tarihinde verdiği bir mülakatta şunları söylüyordu: “PKK’nın devamından nemalananlar Eşref Paşa’yı harcadılar. Bitlis’e suikast düzenlendiğini ve Paşa’nın maalesef öldürüldüğünü düşünüyorum.”
ERGENEKON SANIĞININ İTİRAFI: SABOTAJDIR
Bitlis Paşa’nın olay yerinde bulunan cüzdanından bir miktar para ve ayetler çıkmıştı. İlginç bir yıldı 1993. Turgut Özal da o yıl hayata veda etti. Gazeteci Uğur Mumcu 1993’te suikasta uğradı ve öldü. JİTEM Grup Komutanı Ahmet Cem Ersever’in ellerinin bağlandığı ve kafasına kurşun sıkıldığında takvimler yine 1993’ü gösteriyordu. Türkiye, kabuğunu kırıp bölgesinde etkin bir güç olmak için çaba sarf ettiği her dönemde, kamuoyuna mâl olmuş önemli isimlerin ölümleriyle sarsıldı. Kimisi suikasttı, kimi kayıtlara normal ölüm ya da kaza olarak geçti. Fakat yüzlerce faili meçhule tanıklık etmiş bu topraklarda, her ölüm bir soru işaretiydi. Son olarak Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü gibi. Marjinal sol grupların, cuntacıların, darbecilerin hedefindeydi. Ergenekon davasının tutuklu sanığı Erol Ölmez mahkemede; (17 Kasım 2007 tarihinde Ankara’da özel bir toplantıda) kendisi, Çerkez Ali ve bir milletvekilinin yer aldığını, konunun Muhsin Yazıcıoğlu’nun nasıl susturulacağı olduğunu iddia etmiş ve “Bunun karşılığında 10 milyon dolar para verilecekti. 2008 yılında olması beklenen bu konu Ergenekon furyası patlayınca 2009 yılına kalmıştır. BBP liderine yapılan aslında sabotajdır” ifadelerini kullanmıştı.
KALELİOĞLU’NUN EVİNDEN ÇIKAN LİSTE
28 Şubat soruşturması sırasında, dönemin Genelkurmay Psikolojik Harekât Dairesi Başkanı olan Oğuz Kalelioğlu’nun evinde, ‘Sayın Komutanım’ diye başlayan iki sayfalık liste bulundu. Suikasta kurban gidenlerin isim listelerinin yer aldığı belge, ‘askerler’ ve ‘siviller’ olarak kategorize edilmişti. Sivillere ait listenin başında, 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal bulunuyordu. Özal’dan sonra suikastla öldürüldüğü belirtilen diğer isimler ise şöyle sıralanıyordu: “MHP eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Hrant Dink”.
ÖLÜM YOLCULUĞU
25 Mart 2009’da ajanslar, son dakika haberi olarak bir helikopter kazasını duyurdu. BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikopter, Kahramanmaraş’tan Yozgat-Yerköy’deki mitinge giderken düşmüştü. Bir anda bütün Türkiye nefesini tuttu. Devlet, enkaza ulaşmak için seferber oldu. Fakat enkaza ancak iki gün sonra köylüler tarafından ulaşılabildi. BBP lideri Yazıcıoğlu, BBP Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ, BBP Sivas İl Başkan Yardımcısı Yüksel Yancı, BBP Sivas Belediye Meclis üyesi adayı Murat Çetinkaya, İHA muhabiri İsmail Güneş ve pilot Kaya İstektepe hayatını kaybetmişti. Peki bu ölüm yolculuğu nasıl başladı?
HELİKOPTERE SOĞUK BAKIYORDU
BBP lideri, yerel seçimler öncesi yoğun bir tempoda çalışıyor ve il il geziyordu. Bir ay içinde tam 37 il teşkilatının çalışmalarına katılmıştı. Son haftanın ağırlıklı gündemi Sivas’tı fakat çevre illerden Yazıcıoğlu’na sürekli davet geliyordu. Mitinglere yetişmek için en mantıklı yolun helikopter kiralamak olduğuna karar verildi. Aslında Yazıcıoğlu, helikopter kiralanmasına soğuk bakıyordu. Fakat yakınındaki partili arkadaşlarının ısrarını geri çevirmedi. Helikopteri kabul etti. BBP’nin merhum Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun Kahramanmaraş-Sivas illeri ve ilçelerinde yapacağı geziler için TC-HEK işaretli helikopter, MedAir firması ile yapılan görüşmeler neticesinde kiralandı.
TARİH: 25 MART 2009: SAAT 15.03
20 Mart Cuma günü sabah Muhsin Yazıcıoğlu, dönemin BBP yöneticilerinden Mustafa Destici’yi (şu an genel başkan ve hükümeti destekliyor) aradı. Özel Kalem Müdürü Okan Köksal’ın kendisini aradığını, helikopterin parasının eksik kalan 10.000 TL’sinin hemen yatırılmadığı takdirde uçuşun iptal edileceğini, bu parayı nasıl bulacaklarını sordu. Destici ise “Başkanım siz rahat olun, biz hallederiz” dedi. Destici daha sonra Köksal’ı arayarak, genel başkan yardımcılarından Mehmet Efe’yi, o halledemezse Mehmet Karabacak’ı aramasını söyledi. Daha sonra da eksik kalan 10.000 TL Mehmet Karabacak tarafından gönderildi ve sorun çözüldü. Böylece ölüm yolculuğu başlamış oldu. Kahramanmaraş mitinginden Yozgat Yerköy mitingine gitmek için 25 Mart 2009 tarihinde saat 14.37’de helikopterle yola çıkan BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki beş kişi, saat 15.03’de helikopterin düşmesi sonucu hayatlarını kaybetti.
İŞTE CEVAPLANMAYAN SORULAR
Kazanın aydınlatılmasına yardımcı olacak helikopterin uçuş bilgilerini muhafaza eden cihazları enkazdan kim ve neden çaldı?
Helikopterin düştüğü dakikalarda radarda bir görünüp bir kaybolan sır savaş uçağının gerçek rotası neydi? Kazayla bir ilgisi var mı?
Helikopteri jetler savurmuş olabilir mi?
Hayatını kaybedenlerin kanlarında tespit edilen yüksek miktardaki zehirli gazın sırrı ne? İlk otopside bu veriler saklandı mı?
Arama-kurtarma faaliyetleri nasıl skandala dönüştü?
Enkazın yerini daha ilk gün tespit eden TİB’in verdiği koordinatlar aranmadı mı?
Bold’un “Muhsin Başkanı kim öldürdü?” dosyasının 2’nci bölümü yarın…