1955’te Hollywood’da çekilen bir film, 21’inci yüzyıl Türkiyesini anlatabilir mi? Cevabınız “hayır”sa yanılıyorsunuz.
KASABAYA BİR YABANCI GELİR
2’nci Dünya Savaşı’ndan çıkalı yaklaşık on yıl olan Amerika’da çölün ortasındaki Black Rock kasabasında belki de aylardır kimsenin uğramadığı istasyonda trenden bir yabancı iner. Hepi topu bir avuç insanın yaşadığı yerde yabancı bütün bakışları üstünde toplar. Tipik bir Western girişiyle başlar film yani.
Takım elbiseli tek kollu yabancı Black Rock yakınlarındaki arazisinde yaşayan bir Japon arkadaşını sorunca işler sarpa sarmaya başlar. Önce görmezden gelinir, sonra açıktan tehdit edilir, saldırıya uğrar.
Rozetini kasabanın kanunsuzundan alan ve onun emrinden çıkmayan şerif, kanunsuza çıkar ve suç ortaklığı bağıyla bağlı kasabalılar…
Saklanan bir günah ve savaş sonrası Japon düşmanlığı… Bir günahın gölgesinde maddeten ve manen çöken bir kasaba…
Bad Day at Black Rock, küçük bir kasaba ölçeğinde büyük bir problemin izini sürdüğü için çok başarılı.
Toplumlar bozulmaya başladığı için mi yabancılara, azınlıklara, kendilerinden olmayan/kendisi olarak yaşamak isteyen herkese düşman olur? Yoksa bu düşmanlıklardan dolayı mı içten içe her türlü kötülüğün kucağına düşüp tükenme yoluna girerler? Zor sorunun bildik cevabı filmde saklı…