Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attığı için hakkında dava açılan ve ceza alan Emin Alper, “Ben ne KHK’lı oldum ne de ceza aldım, ama bunun psikolojik etkisini hem sinemada hem de akademide çok yoğun bir şekilde yaşadık” dedi.
BOLD- Üçüncü uzun metrajlı filmi Kız Kardeşler ile birçok ödül alan Emin Alper, Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan ve yargılanan akademisyenler arasında bulunuyor. Hakkında dava açıldığını son filmi Kız Kardeşler’in Artvin Yusufeli’ndeki çekimlerinde öğrendiğini söyleyen Alper, “Su ağır cezada şu davanız var diye mesaj geldi telefonuma. Yusufeli’nde setteydik. Bütün post-prodüksiyon aşamaları sırasında da davamız sürdü. Berlin Film Festivali’ne gitmeden önce de 2019 Şubatı’ndan bir ay önce ceza kesinleşti. Hükmün açıklanması geri bırakıldı. Setle birlikte başlamış dava süreci. Prömiyerden önce de sonlanmış.” dedi.
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde öğretim görevlisi olan Alper, KHK’lı bir akademisyen olmadığı halde süreçten psikolojik olarak çok etkilendiklerini de belirtti: “Ben ne KHK’lı oldum ne de ceza aldım, ama bunun psikolojik etkisini hem sinemada hem de akademide çok yoğun bir şekilde yaşadık tabi. Ama bir taraftan da bu bizim direnme gücümüzü de artırdı. Bu filmi çekme iddiası, inancı, çekeceğimize dair kendimizi motive etme isteğimiz bana şahsen güç verdi.”
“HAKİMLER VE SAVCILARIN GÖZÜNDE ÖCÜ, UCUBE YARATIKLARIZ”
Bianet’e röportaj veren Emin Alper, Osman Kavala’nın tutuklandığı öğrendikleri gün alt üst olduklarından, korku ve tehdit altında derse girmenin ve akademiyi sürdürmenin zorluğundan da bahsetti. Hakimler ve savcıların kendilerini bir tür yaratık olarak gördüğünü söyleyen Alper, “Hain, öteki, kökü dışarıda, yabancılaşmış enteller vs…. Nasıl canlandırdıklarını tam bilmiyorum ama biz onların gözünde bir tür öcü, ucube yaratıklarız.” ifadelerini kullandı.
Kızkardeşler’in çekimi için uzun süre fon bulamadığını anlatan Alper, “devlet kaynaklı fon alamadığını” da sözlerine ekledi. Alper, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün her yıl verdiği film destekleme fonlarına başvurmuş ama muhalif olduğu için bu fon verilmemişti. Özel bir fon bulunarak tamamlanan Kızkardeşler ise 69. Berlin Altın Ayı Film Festivali’nin ana yarışmasına Semih Kaplaoğlu’nun Bal’ından sonra yani 8 sene sonra Türkiye’den seçilen filmi olmuştu.
Alper’in söyleşisinin o bölümü:
Sizin de yargılandığınız Barış İçin Akademisyenler davaları, KHK süreçleri neredeyse filmin hazırlık ve çekim süreciyle başa baş gitmiş gibi. Nasıl bir dönemdi sizin için?
Çok can sıkıcı ölçüde paralel gitti diyebilirim. 2017 sonbaharındaydık, mesela benim hiç unutmadığım anlardan bir tanesi, sette Osman Kavala’nın tutuklandığını öğrendik. Hepimiz o gün çok yıkıldık ve demoralize olduk. Sete girdiğimiz zaman KHK korkusu da halen bir taraftan varlığını sürdürüyordu ki üzerine bir de davam açıldı. Sete girmeden birkaç hafta önce açıldığını öğrendim. Hatta mesajla bildirim oluyordu ya, çekim sırasında “şu ağır cezada şu davanız var” diye mesaj geldi telefonuma. Yusufeli’nde setteydik. Bütün post-prodüksiyon aşamaları sırasında da davamız sürdü. Berlin Film Festivali’ne gitmeden önce de 2019 Şubatı’ndan bir ay önce ceza kesinleşti. Hükmün açıklanması geri bırakıldı. Şimdi siz söyleyince fark ettim, setle birlikte başlamış dava süreci. Prömiyerden önce de sonlanmış.”
O dönem nasıldı ruh haliniz, hisleriniz? Yani film sürecindeki bir yönetmen için…
Hiç kolay olmadı. Sadece bu da değil, ders vermek de hiç kolay olmadı. KHK’lar başladığı andan itibaren bence en zoru ders vermekti, derslere girmekti. Yani düşünsenize iki hafta sonra okuldan atılabilirsiniz, o motivasyon yoksunluğunda derse giriyorsunuz. Hatta kendi aramızda çok konuştuk “yarın hiç derse giresim yok” falan diye. Öğrencilerin dönem ortasında hocasız kalması ihtimali de vardı. Bence o korku ve tehdit altında derse girmek, akademiyi sürdürmek daha zordu.
Açıkçası sinemayla uğraşmak biraz bana teselli verdi. Başka bir şeye tutunduğum için. Hoş, film sürecinde de bir sürü zorlukla karşılaştık. Devlet kaynaklı fon alamadık mesela. Fon alamadığımız için özellikle 2017 yazına kadar filmi çekip çekemeyeceğimiz hiçbir zaman belli olmadı. Sürekli özel bir sermayeden destek aradık. Ancak 2017 yazına doğru belli oldu filmi çekebileceğimiz. Tabi ki bu süreci benden çok daha ağır yaşayanlar oldu. Hatta biz biraz daha şanslı bir kesimiz. Ben ne KHK’lı oldum ne de ceza aldım, ama bunun psikolojik etkisini hem sinemada hem de akademide çok yoğun bir şekilde yaşadık tabi. Ama bir taraftan da bu bizim direnme gücümüzü de artırdı. Bu filmi çekme iddiası, inancı, çekeceğimize dair kendimizi motive etme isteğimiz bana şahsen güç verdi. Ama şunu çok iyi hatırlıyorum bir sabah kalkıp Osman Kavala’nın yok yere tutuklandığını duyduğumuzda ne kadar alt üst olduğumuzu, ne kadar yıkıldığımızı… Ama devam etmek zorundaydık sete, devam da ettik.
BAK davasındaki beyanınızda çocukluk, lise yıllarında okulda öğretilen resmi tarihin de desteğiyle “genç bir milliyetçi”den üniversite dönemiyle birlikte yaşadığınız kırılmaya geçişinizden söz etmiştiniz. Acaba beyanlar, savunmalar yerine mahkemeye filmlerinizi sunsanız nasıl olurdu?
Onu bilmiyorum tabi ama beyanı da aslında biraz bu niyetle yazmıştım. Hakimler, savcılar bizim bir tür yaratık olduğumuzu düşünüyorlar. Hain, öteki, kökü dışarda, yabancılaşmış enteller vs…. Nasıl canlandırdıklarını tam bilmiyorum ama biz onların gözünde bir tür öcü, ucube yaratıklarız. Aynı topraklarda büyüdüğümüzü, aynı yollardan geçtiğimizi ama yıllar sonra belli kırılmalar yaşadıktan sonra bu noktaya geldiğimizi bilsinler istedim. Öyle bir motivasyonla yazdım beyanımı. Cihangir’de doğmadık yani biz. Kafalarında böyle şeyler var çünkü. Cihangir’de annemiz babamız boğaza bakarak viski içmiyordu. Biz de taşradan geldik. Onlar hep “yerli ve milli” kalıyor ya, bizim gibi “yerli ve milli” olmayanlar nereden geldi onu da bilsinler istedim.