Annesi yargılanırken ağladığı için duruşmadan atılınca adliyenin granit zeminine yığılan ve sembol olan Elif’in annesi Hacer Koç, ilk kez konuştu.
SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
Ev hanımı Hacer Koç, çıplak aramayı ilk anlatabilen kadınlardan biriydi. AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in “çıplak arama yoktur” açıklamalarına dayanamayıp bir video çekti ve sosyal medyadan yayınladı. Hacer Koç ve ailesinin yaşadıkları sadece çıplak arama dayatmasıyla sınırlı değil. Hacer Koç, adliye koridorundaki granitin üzerinde ağlarken çekilmiş fotoğrafıyla sembolleşen Elif’in annesi. O zaman 10 yaşında olan Elif Koç’un hali, gözyaşları hala hafızalarda.
44 yaşındaki Hacer Koç, 20 Nisan 2018’de eşiyle birlikte İstanbul’daki evlerinde gözaltına alındı. Elif’in çığlıkları o gün de apartmanı inletmişti. Hacer Koç 7 gün Vatan Emniyet’te kaldıktan sonra tutuklanıp Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevine gönderildi. Eşini ise 15 gün sonra Silivri’ye gönderdiler. Hacer Koç, bu süreçte 5 kez mahkemeye çıktı. Bank Asya’ya 1050 TL para yatırdığı ve Bylock kullandığı için örgüt üyesi olmakla itham edildi. 9 ay hapis yattıktan sonra 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Koç ailesinin dramını herkes 3. duruşmada öğrendi. Hacer Koç, gözaltına alındığında geride 4 çocuk bırakmıştı. Aklı hep onlardaydı. 14 Mart 2019 sabahı, saat 10.00’da İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’ne getirildiğinde yine onları düşünüyordu. En küçük kızı Elif ve büyük kızı da oradaydı. Çocuklarını görecek olmanın sevinci, mahkemenin nasıl geçeceğine dair endişeler hepsi bir aradaydı. Mahkeme başladı. Hakim kısa bir süre sonra Elif’i ve ablasını salondan çıkardı ve hafızalardan hiçbir zaman silinmeyecek o fotoğraf karesi sosyal medyaya düştü.
Baskı, tehdit ve korkular nedeniyle ülkesini iki ay önce terk etmek zorunda kalan Hacer Koç o günü ve sonrasında yaşadıklarını Bold Medya’ya anlattı.
Çıplak aramayla ilgili ilk videoyu çekip yayınlayan kadınlardan birisiniz. Nasıl karar verdiniz çekmeye.
Özlem Zengin’in inkarı çok zoruma gitti. Artık korkacağım, çekineceğim bir durum kalmadı. Dibi gördük. Ruhumuzla, varlığımızla artık buradayız. Bu zulmü duyurmak için elimden geleni yapacağım. O kadar çok şey var ki anlatacak, söyleyecek. İnsan nereden, nasıl başlayacağını bilemiyor.
Ne zaman, nasıl tutuklandınız?
20 Nisan 2018’de evden alındık. Akşam 9 gibi geldiler. Oğlum ve küçük kızım Elif vardı yanımda. Diğer iki kızım başka bir şehirde üniversite okuyorlardı. 5 saat arama yapıldı, o ayrı bir travmaydı.
Nasıl bir travmaydı?
6-7 polis gelmişti. Bir tane kadın vardı. İkisi çok agresif ve hırçındı. Soruları, ithamları saldırır şekildeydi hareketleri. Diğerleri daha makuldü. Başlarındaki amirleri de daha makuldü. Oğluma 14 gün önce telefon almıştık. Ona el koydular. Oğlum 12 yaşında hafızlığını tamamladı. Vaadimiz vardı ona. Sana güzel, yeni bir telefon alacağız diye. Polislere almasanız olmaz mı, dedim. Oğluma ait bir telefon ve yeni aldık dedim. Başlarındaki polis olur demesine rağmen, agresif olanlar hayır dedi. Adamcağız sesini çıkaramadı, amirleri olmasına rağmen. O çok içime oturmuştu.
Evinizi arayıp ne buldular?
Bir fotoğraf… Arama yapılırken komşumuzu da çağırdılar. Gayet iyi bir komşuluğumuz vardı. Akşam çaylarına geliyordu, biz gidiyorduk. Birdenbire düşman kesildi. Hiçbir şey yok ortada. Daha arama yapılıyor. Hiçbir şey kanıtlı değil. Sonra fotoğrafları aldılar. Albümleri karıştırıyorlar. Eşimin namazda selam verirken çektiğimiz bir fotoğrafı vardı. Oturuşta selam verilir ya… Öyle bir kare. Başında da takke var. Polislerden biri ‘işte örgüte delil fotoğraf buldum’ dedi. Adı da Çetin’di polisin, Çorumluymuş.
Takkesiyle namaz kılan adamın fotoğrafı mı örgüt delili sayıldı?
Ben de aynısı sordum. Bunda örgüt delili olarak ne görüyorsunuz, ben burada tek başına namaz kılan bir adam görüyorum, dedim. ‘Siz öyle bakarsınız da benim için delildir o’ dedi. Komşumuza o kadar güveniyorum ki, diğer odada polislere iştirak ediyordu. Abi bir gelir misiniz, size bir şey göstereceğim dedim. Ne alakası var demesini bekliyorum. Polis bey burada terör örgütü delili görüyormuş siz ne görüyorsunuz dedim. Memur bey ne görüyorsa ben de onu görüyorum dedi. Bu benim için ayrı bir travma oldu. Banyoda polisin yanında yıkanmak zorunda kaldım.
Nasıl yani?
Gideceğiz artık, çantanızı hazırlayın deyince. Kadın polisi kenara çektim, özel günündeyim, duş almam gerekiyor, dedim. Hayır, izin veremem dedi. Gözlerimi diktim. Amirleri olan beyefendiye dedim ki, duş almam gerekiyor, müsaade eder misiniz, olur dedi. Banyoya girdim. Kadın polis ben de gireceğim dedi ve ben onun yanında duş aldım. Kendimi o kadar kapatmışım, o kadar ağır gelmiş ki bunları yeni yeni hatırlıyorum. Oğlumla vedalaşırken yaşı 14, sarılıyorum. Bana dedi ki ‘Anne sarılma onların yanında ağlamak istemiyorum.’
Evden çıkınca nereye gittiniz?
Vatan’a götürdüler. Nispeten orası daha iyiydi. Taciz tarzı bir şey yaşamadım ama çok onur kırıcı bir şey oldu. Ben üzüldüğüm, strese girdiğim zaman ortaya çıkan bir şekerim var. Sürekli lavabo ihtiyacı oluyor. Elim ayağım titrer, acıkırım, yemek yemem lazım. Orada yemek yok, sürekli sandviç su, sandviç su. Bana özel olarak kahvaltılık getirdiler, sizin hastalığınız varmış dediler.
Hasta olduğunuzu siz mi söylediniz?
Yok ben söylemedim. Nereden biliyorlardı hatırlamıyorum. Bir ara orada nefes alamamaya başladım. 1 Mayıs arifesiydi. Solcu kadınlar çok vardı. Genç kızları doldurmuşlardı. Bir tanesi hemşireydi. Yaş 40’ın üzerinde olunca, nefes de alamayınca o kız bağırdı, ‘kadın nefes alamıyor, kalp krizi geçiriyor, çabuk ambulans çağırın’ diye. Kadın polis geldi, şeker vereyim, belki düzelir, dedi. Sokakta görünce terörist diye kaçacağım insanların bana nasıl canhıraş yardım ettiklerini gördüm. Orada kendimle bir yüzleşme yaşadım. Biz neyin kavgasını veriyoruz. Bu ötekileştirme gerçekte var mı? Çoluk çocukların samimi halleri…
Sizi hastaneye götürdüler mi, ne oldu peki?
O şeker krizinde hastaneye götürüldüm. Doktor raporlara baktı. Beni duymuyor zannediyorlar. Biri şöyle diyor, ‘bu şartlarda olması normal’. Ellerinde kalmayayım diye beni apar topar tutukladılar. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevine götürüldüm ve orada zaten çıplak arama yaşadık. Gözaltındayken bana trajikomik gelen durumlar oldu. Aslında ilk önce onları anlatmak isterim.
Tabi buyrun.
Her gün sağlık ocağına muayeneye götürülüyoruz. Beni kaçakçılık şubesi gözaltına almıştı. O zamana kadar o şube ne yapar bilmiyorum. Bu tarz kültürümüz yok, oluşmamış o bilinç bizde. O kadar garip insanlar geliyordu ki oraya. Aralarında tek kadın benim. Hep beraber muayeneye götürülüyoruz. Öyle ürküyorum ki, polis farkında. Bana ‘abla sen şöyle gel’ dedi. Beni bir kenara alıyor, onları ayrı bir yere. Ben de onun arkasına sığınıyorum. Bir yandan terörist olmakla itham ediliyorum. Hala buna gülüyorum. Nasıl bir terörist ki polise sığınıyor, polis de onu korumaya çalışıyor.
Herkes her şeyin farkında aslında.
Evet zaten bu canınız çok yakıyor. Hafta sonları sağlık ocağı kapalı olduğu için otobüse binip Haseki Hastanesi’ne gittik. Oraya giderken de aynı şekilde polis beni yanına oturtuyor ki aman bir şey olmasın, arkadakilerden uzak tutuyor. Güya ben teröristim. Mahkemeye gidene kadar bana hiç kelepçe takılmadı.
Normalde takıyorlar sanırım, iyi günlerine denk gelmiş.
Evet o açıdan şanslıydım, hamd olsun. Polis önümden hızlı hızlı gidiyor. Öyle hızlı ki ben ona yetişmeye çalışıyorum, korkuyorum aman burada bana bir şey olmasın diye. O hallerime gülüyorum şu anda, nasıl bir teröristlik, nasıl bir mantık. Polisler de gülüyor, herkes gülüyor. Cezaevine beni bırakan o iki emniyet amirinden biri dedi ki, ‘abla bu bir siyasi rüzgar, elbet geçecek, siz de çıkacaksınız.’ Bu çok içime oturdu. Ona bunu söyleten vicdanıydı. Bile bile. Ama yapacak başka bir şey yok, vazifesini yapıyor.
Cezaevine ne zaman gittiniz?
7 günlük gözaltından soran gece yarısı 12 gibi gibi. İki emniyet amiri aldı götürdü beni. Biri ifademi alandı, diğerini bilmiyorum. Bir jandarma karşıladı. Elimde bir poşet, içinde de penyem vardı. Jandarma, ‘abla poşette ne var, yiyecek varsa ye, gelirlerse sana yedirmez, çöpe attırırlar’ dedi. O da çok üzdü beni. Jandarma bana iyi bir şey söyledi ama üzüldüm. Herkes her şeyin farkındaydı.
Çıplak arama nerede yapıldı?
Hemen cezaevinin girişinde. İki gardiyan geldi, beni ona teslim ettiler. Delikli paravanın arkasına geçirttiler ve jandarmanın önünde çıplak arama yapıldı. Jandarmalar utandı, arkasını döndü. Ne varsa çıkarttırıyorlar. Tamamen çıkarmak zorunda kaldım. Çırılçıplak. Hastane elbisesi vermeleri lazımmış, onu da bilmiyordum. Ve üslupları çok kötüydü. Azarlayarak, aşağılayarak, bağırarak…
Sayın @AvOzlemZengin Hacer Koç, açıklamanızdan sonra dayanamayıp video çekip gönderdi. 44 yaşında. 4 çocuk annesi. Nisan 2018'de eşiyle gözaltında alındı. Bakırköy'de çıplak aramadan geçti. Bugüne kadar yapılan baskılar ve tehditler nedeniyle sustu. Buyrun dinleyin. pic.twitter.com/8xilnaJRop
— Sevinç Özarslan (@sevincozarslan) December 17, 2020
Büyük bir şok olmalı. Kim yaşasa kaldıramaz böyle bir şeyi.
Mahkeme gecenin bir yarısı bitmiş. Hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyorum. Geride 4 çocuk bırakmışım, aklım onlarda. Gardiyanların ne dediklerini de anlamıyorum, bağırarak şunu yap bunu yap demeleri çok yaralıyor. Sonra onu çıkart bunu çıkart. O halde 3 kez otur-kalk yaptırdılar. İlk başta anlamadım ne demek istediğini, hayatımda ne duydum, ne işittim, beceremiyorum da.. Yok ya böyle değildir diyorum, kafamda yorumlayamıyorum. Gardiyan azarlayarak nasıl yapacağımı tarif etti. ne yapacağımı bir türlü anlayamadığım için biri gülerken diğerini azarlıyordu.
O şoktan sonra ilk gece nasıl geçti cezaevinde?
Beni hücreye koydular. Rutin işlemleriymiş, 3 gün hücrede kaldım, nedenini bilmiyorum. Tabi haklarımızı bilmiyoruz, günde bir saat havalanma hakkı varmış. Üç gün boyunca onu bile yapmadılar. 7 gün gözaltında, bin bir stres, üzüntü, sonra geliyorsun dört duvar. Pis bir hücre. Sıcak su vardı. Ama ne deterjan ne başka bir şey. Sabah kapıyı vuruyorlar, orada mısın diye ses istiyorlar. Seni görüyorlar mazgaldan. Sonra yemek getiriyorlar. Bu kadar.

Çıplak aramadan sonra ne hissettiniz?
Aradan iki sene geçti. Kendimi hala toparlamış değilim. Cezaevinden enerjim o kadar düşük çıktım ki, daha kendime yeni kabul ettirebildim yaşadıklarımı. Hiç kimseye anlatamadım. Kendimle bile yüzleşemedim. 6 ay olmuştu hapse gireli. Koğuşa yeni bir kız geldi. Diğerleri ona takıldı, ‘sana da çök-kalk’ yaptırdılar mı” diye. Ben o zaman demek ki başkaları da yaşamış, tek bana yapmadılar, bu utanılacak bir şey değil, anlatılabilir diye düşünerek biraz rahatlamıştım.
ELİF YERE YIĞILDIĞINDA
Biraz mahkeme dönemine dönersek… Elif Koç’un annesisiniz. Elif’in mahkeme koridorunda, kendini yerlere atıp saatlerce ağlaması herkesi çok etkilemişti. O günü anlatabilir misiniz?
Üçüncü mahkememizdi. Savunmaları, neler konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Elif o an ağlamaya başladı. Annem yine eve gelemeyecek diye. Hakim de bunu fark etti ve çocuğu dışarı çıkartın dedi. Sonrasını ben bilmiyorum tabi.
Hakim niye çıkartmak istedi, tam olarak anlamadım.
Ağlamasından rahatsız oldu. Ağlama da sesli değil. Gözünden yaş geliyor, büyük kızım da gözünü siliyor. Sesli ağlama değil yani. Hakim bu sahneye şahit oldu. Çocuğu görmek istemedi sanırım.
Mahkemeye ajitasyon yapmak için mi geldiklerini düşündü acaba?
Ben orada yavrumu görecektim. Elif de annemi göreceğim diye geldi. Aylardır beklediğim, çocuğumu göreceğim uzun saniyelerden biriydi o an. Başka bir amacı olamaz mahkemeye gelmesinin. İlk mahkemede dönüp dönüp çocuklarıma bakmıştım. Özlüyorsunuz, bakmak istiyorsunuz. Hakim önüne dön diye azarlamıştı. Çocuklarıma bakmak bile suçtu.
Elif dışarı çıktıktan sonra ne oldu?
Sesler geliyordu tabi. Gözaltına alındığımızda da apartmanı inletmişti. Bir Allah’ın kulu da çıkıp niye ağlıyor bu çocuk, ne oluyor burada dememişti. Ben kısa boyluyum, 1,58 boyum. Avukatımız iri yarı uzun boylu biriydi. Mahkeme bitince avukattan rica ettim, ne olur kızıma destek olun diye. Büyük kızım tek başına baş edemiyordu, duyuyordum. Kızım daha sonra görüşe geldiğinde ‘anne kimse baş edemedi, Elif kendini yerlere attı, avukat da artık bir şey yapamadı.’ demişti.
Elif nasıl şimdi. Toparlandı mı?
Yaraları var ama tabi ki daha iyi. İstanbul’daki evimizde kapı açmaya korkuyordu. Zil çaldı mı titriyordu. Hala benimle uyumak istiyor. Ayrılmak istemiyor. Youtube kanalı açtı arkadaşıyla. İki aydır daha iyi. Çocuklar yaş almadan büyüdüler. Eşim tahliye olunca koğuş arkadaşının ailesini ziyarete gittik. Elif yolda babasını tembihledi. Yaşıtı olan kızının yanında sakın bana kızım deme bana sarılma baba diye.
Siz atlatabildiniz mi yaşadıklarınızı?
Kendime çok kızıyorum. O kadar yutmuşum ki, niye bu kadar teslim olmuşum. Zalimden her şey beklenir. Bu beni yıkmamış ama yutmuşum hep. O kapalı kutu hali benim psikolojimi bozmuş. Çıktığımda 3 ay kimseyle görüşmedim diyebilirim. İki sene geçti, yavaş yavaş aşıyorum bazı şeyleri. Yazamadım da yaşadıklarımı. Kendime kapandım, yeni yeni açılıyorum.
Elif ve annesinin 9 ay sonra buluşma anı. Hacer Koç: “Tekrar tahliye olmazsam diye ablası haber vermedi, mahkemeye de getirmedi Elif’i. Arkadaşına bırakmış, çıkınca direk yanına gittik.”