BOLD – İsveç’in NATO’ya üyeliğinin Türkiye tarafından onaylanma süreci, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşık 20 aydır ayak sürümesinin ardından bugün resmen tamamlandı. Yine Erdoğan’ın imzasıyla üyelik protokolü Resmi Gazete’de yayımlandı.
Gelinen nokta, İsveç’e onay verme sürecinde ayak direten Erdoğan’ın hukuksuzluklarının, Avrupa ülkelerinde pek de geçerli olmadığını bir kez daha ortaya koydu.
Ancak İsveç’e verilen onayın Erdoğan’ın taleplerinden hemen hemen hiçbirinin tam olarak gerçekleşmemesine rağmen verilmiş olması soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Erdoğan bu süreçte taleplerini hatırlayalım…
İsveç’ten özellikle Gülen Hareketi’ne üye oldukları iddiasıyla Türkiye’de yargılanmak istenen çoğu gazeteci birçok ismin iadesini talep etti. Ancak İsveç yönetimi, mahkemelerin verdiği kararları savundu ve bir adi suçlu dışında kimseyi teslim etmedi.
İSVEÇ’E VERİLEN ONAY TÜRKİYE’DEKİ YARGILAMALARIN NE KADAR HUKUKSUZ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Bu durum Gülen Hareketi’nin başarısı gibi gözükse de aslında işin özünde, Türkiye’deki yargılamaların ne kadar adaletsiz olduğunu gösteriyor. AİHM’in Yüksel Yalçınkaya kararı ile birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’deki Gülen Hareketi ile ilgili yapılan yargılamaların hukukun üstün olduğu Avrupa ülkelerinde hiçbir geçerliliği olmadığının açıkça altını çiziyor. Yani iyi bakıldığında buradan, Erdoğan’ın Gülen Hareketi hakkındaki iddia ve tezlerinin ve 15 Temmuz hakkındaki söylemlerinin aslında hiçbir geçerliliği olmadığını, Avrupa’da bu iddialara kulak bile kabartılmadığını anlamak mümkün.
İsveç, bu süreçte sadece terör yasasında bazı değişikliklere gitti, ama Türkiye lehine sayılabilecek somut hiçbir gelişme olmadı. Yasanın uygulandığını gösteren hiçbir hukuki işlem yapılmadı.
Erdoğan bu süreçte Avrupa Birliği üyeliği sürecini de bir koz gibi kullanmaya başladı. İsveç’e destek karşılığında AB üyeliği için destek istedi.
Ancak bu talep dile getirildiği zaman bütün uzmanların da işaret ettiği üzere AB ve NATO arasında aslında organik hiçbir bağ bulunmuyor. Erdoğan’ın bu talebi bir oyalama taktiğinden başka bir şey değildi. Ve neticede de bu konuda Türkiye adına hiçbir olumlu gelişme olmadı.
Türkiye’nin en kritik talebi ise ABD’den alınacak F-16 savaş uçakları oldu. Hem Türkiye hem de ABD kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda hep İsveç’in üyeliği ile F-16 satışının birbiri ile bağlantısı olmadığını söylediler. Ama kapalı kapılar arkasında bu konunun konuşulduğuna hiç şüphe yok.
Nitekim TBMM’nin İsveç’in üyeliğini onaylamasından birkaç saat sonra ABD Başkanı Joe Biden’ın Kongre’ye mektup yazarak F-16 satışına onay verilmesini talep etmesi de bunu gösteriyor.
Ama neticede F-16 satışına nihai onayı verecek kişi Biden’ın kendisi değil, Kongre’nin onay vermesi gerekiyor. Önümüzdeki Kasım ayında ABD’de yapılacak Başkanlık seçimlerinden önce bu tür bir onayı beklemek de hayalperestlik olur.
Yani şu aşamada Türkiye’nin F-16 alacağına kesin gözüyle bakmak imkânsız.
SIFIRA SIFIR: ERDOĞAN HİÇBİR TALEBİNE ULAŞAMADI
Belki avam bir tabir olacak ama “sıfıra sıfır, elde var sıfır” deyimi bu durumu gayet iyi özetliyor. TDK’ya göre bu deyimin anlamı “Hiçbir şey elde edemedik, bütün çalışmalar boşa gitti” şeklinde.
Erdoğan’ın İsveç’in üyeliği için başlıca üç talebi vardı, üçünü de alamadı. Ne F-16 uçaklarıyla ilgili bir gelişme var, ne AB üyeliği ile ilgili. Ne de İsveç’ten Gülen Hareketi üyesi oldukları iddiasıyla iadesini istediği kişileri alabildi.
O zaman neden İsveç’e şimdi onay verildi. Geriye iki seçenek kalıyor: Birincisi yaklaşan yerel seçimler öncesi destek arayışı, ikincisi ise Rusya ile ilişkilerde yeni bir evreye girilmiş olma ihtimali.
İkincisini zaman gösterecek.